Anayasa’nın Değiştirilen 90. Maddesi Karşısında Temel Hak ve Özgürlükler

Av. Güney Dinç, bu çalisma nedeniyle herhangi bir ekonomik destek almadigi gibi, kendisini telif ücreti de ödenmemistir. Türkiye Barolar Birligi Insan Haklari Arastirma ve Uygulama Merkezi tarafindan 5 Kasim 2004’te Ankara Adalet Sarayi’nda düzenlenen “Insan Haklari Uluslararasi Sözlesmeleri’nin Iç Hukukta Dogrudan Uygulanisi” konulu tebligdeki Av. Güney Dinç’in konusma özetidir. 05/11/2004


Uluslarüstü hukuku ulusal hukuka uyarlama girisimleri, hemen her ülkede ulusal organlarin direnci ile karsilanmaktadir. Bu direnci gösterenlerin, kendilerine göre öne sürdükleri inandirici gerekçeleri vardir. Bunlar, genelden özele dogru söyle siralanabilir ;

“Anayasalarin, egemenligin uluslarüstü organlarla paylasilmasina olanak tanimadigi,” söylenir.

“Devletler düzeyinde gerçeklestirilen uzlasmalarin, yine devletlerarasi iliskilerde geçerli olacagi” ileri sürülür.

“Uluslarüstü sözlesmelere katilmakla üstlenilen yükümlülüklerin, ülke yasalarina yansitilmadikça, ulusal organlarca dogrudan uygulanamayacagi” savunulur.

Bu en yaygin gerekçedir. Daha baska direnme gerekçeleri de sayilabilir.

Bütün bu engeller bir biçimde asilip uluslarüstü ilkelerin ulusal hukuka uyarlanmasi saglandiginda da, söyle degerlendirmeler yapildigini görmekteyiz :

“Sözlesmeler yeni bir sey getirmiyor ki. Bunlar zaten bizim yasalarimizda vardi.”

Isin özü de, iste bu söylemde odaklaniyor.

Devletler neden, ulusal yasalarinda düzenlenen konularda, uluslararasi yükümlülük altina giriyorlar ?

Insan haklarini koruma önceligi, ulusal organlarindir. Uluslarüstü sözlesmeler de, temel hak ve özgürlüklerin ulusal organlarca korunup gelistirilecegi varsayimi dogrultusunda yapilanmistir.

Bu konuda bilinen bir örnege deginmek istiyorum:

Türkiye Cumhuriyeti kuruldugundan beri, yasalarimiz, iskenceyi yasakliyor.

Yine kuruldugundan beri üyesi oldugumuz Avrupa Konseyi’nin, Insan Haklari Genel Müdürlügü tarafindan yayinlanip 2002 yilinda Türkçe baskilari bizlere de ulastirilan 6. numarali insan haklari el kitabinin 14. maddesinde bakin ne diyor ?

“Avrupa Insan Haklari Mahkemesi’nin iskence uygulandigi sonucuna vardigi ilk dava olan Aksay / Türkiye’ye karsi davasinda, magdur, ‘Filistin askisina’ alinmisti. Diger bir deyisle, çirilçiplak soyulmus, kollari sirtinda arkadan baglanmis olarak kollarindan havada asili tutulmustu. Bu uygulama sonucunda magdurun her iki kolu da felç olmus ve felç hali bir süre devam etmisti. Uygulamanin ciddiyeti ve acimasizligi, AIHM’ni bu muameleyi iskence olarak tanimlamaya sevk etmisti.” [1]

AIHM’nin Zeki Aksoy’un davasini sonlandiran kararina göre de, “Basvurucunun ugradigini iddia ettigi kötü muamele ile ilgili olarak Türkiye’deki mahkemelerde ne bir ceza davasi ne de bir hukuk davasi açilmistir.” [2]

AIHM, önüne getirilen ilk davayi 1960 yilinda sonuçlandirmisti. Avrupa Konseyi üyelerinin 40’i astigi bir dönemde, Mahkeme, 36. çalisma yilinda, Türkiye’den gelen basvuru nedeniyle , 1996’daki 708. kararinda ilk kez iskencenin varligini benimseyen ve kosullarini tanimlayan bir degerlendirmeye ulasmis oluyordu.

Bu karari izleyen Aydin, Sur, Erdagöz, Kurt, Tekin, Yasa, Çakici, Veznedaroglu, Ertak, Salman, Ilhan, Dikme, Satik, Akkoç, Karatas, Boga, Gündüz, Demiray, Büyükdag davalari sonucunda Türkiye’ye karsi verilen kararlar, AIHM’nin iskenceyi çesitli yönleriyle yorumlamasina olanak sagladi. [3] Bulanik bir dönemden de gelse bu kararlarin ardi arkasi kesilmiyor, her ay öncekilere yenileri ekleniyor.

Demek ki Türkiye’de yasalarin iskenceyi yasaklamasina karsin yürütme organi kamu görevlilerinin iskence suçunu islemelerini önleyememis, yargisal yapilanma ise, saniklarin saptanip yargilanmalarini saglayamamis. Kisaca diyebiliriz ki, ulusal hukuk bu sorunlar karsisinda etkisiz ve yetersiz kalmistir.

AIHM’nin siyasal partilerin kapatilmasiyla ilgili ilk kararlari da Türkiye uygulamalarindan kaynaklanmistir.

Türkiye’de “özgürlük” kavraminin gelisimi, çok yavas bir süreç izliyor. Anayasa’nin, yasalarin tanimladigi temel hak ve özgürlüklerin içleri, bu gün bile yeterince doldurulabilmis degil. Bu konudaki en çarpici örnek, 10 Mart 1954 günlü 6366 sayili yasa ile onaylanan Avrupa Insan Haklari Sözlesmesi’dir. Elli yil önce yürürlüge girmesine karsin, yakin zamana kadar böyle bir yasanin vardigi bile animsanmiyordu. [4]

Bireysel basvuru yolunun açilmasindan sonra sinirli sayidaki bazi yargi kararlarinda AIHS’nden söz edilmesi, 6366 sayili yasanin yaygin bir uygulamaya kavustugu anlamina gelmiyor. Mahkemeler, ulusal hukuka göre sonuçlandirdiklari bazi davalarda, Sözlesme’ye yollama yaparak gerekçelerini zenginlestirmekle yetindiler. Bu davalar, Sözlesme’ye deginilmese bile, yine ayni dogrultuda sonuçlanacak uyusmazliklardi. Sayin Necmi Yüzbasioglu’nun, Türk yargi yerlerinin son yillarda vermis olduklari kararlarinda, uluslarüstü bildiri ve sözlesmeleri yasalarin üzerinde ve hatta Anayasal düzeyde uyguladiklari yolundaki görüsünü, çok yeni ve son derece sinirli bir gelisme olarak paylasiyorum. Sayin Yüzbasioglu’nun sunumunda örnek gösterdigi kararlarin hemen tümü, Türkiye’nin bireysel basvuru yolunu açtiktan sonraki tarihlerde gerçeklesmistir. [5]Bu örneklere bakarak, Türkiye’deki mahkemelerin uluslarüstü sözlesmeleri dogrudan uygulama pratigine ulastigini söylemek, simdilik asiri bir iyimserlik olacaktir.

5170 Sayili Yasa’nin 7. maddesi ile Anayasa’nin 90. maddesine eklenen, “Usulüne göre yürürlüge konulmus temel hak ve özgürlüklere iliskin milletlerarasi anlasmalarla kanunlarin ayni konuda farkli hükümler içermesi nedeniyle çikabilecek uyusmazliklarda milletlerarasi antlasma hükümleri esas alinir.” Tümcesini, bu kosullar altinda degerlendirmek gerekiyor.

Bu degisiklik, ulusal hukuku Avrupa Birligi birikimine uyarlamak için yeterli gelmeyebilir. Anayasa’yi degistirenlerin de, böyle bir beklentileri oldugunu sanmiyorum.

Yasama organinin amaci kanimca çok açik biçimde ortaya konmustur. Bu degisiklik, “usulüne göre yürürlüge konulmus temel hak ve özgürlüklere iliskin milletlerarasi antlasmalari…” üst hukuk normlari düzeyine çikarmistir.. TBMM’nce onaylanan sözlesmeler, sonuçta ulusal yasalar olmaktadir. Ayni konulara deginen baska yasalarda “uyusmazlik”olarak nitelenebilecek farkli düzenlemelerin gözlenmesi durumunda, baskaca bir isleme gerek kalmaksizin uluslarüstü hukuk uygulanacaktir.

Degisen biçimiyle Anayasa’nin 90. maddesini, yine Anayasa’nin 11. maddesi karsisinda sorguladigimiz zaman, bu kuralin, hiçbir tartismaya yer birakmayacak biçimde, “..yasama, yürütme ve yargi organlarini, idare makamlarini ve diger kurulus ve kisileri bagladigini..” görmekteyiz.

Bu degisim, kapsadigi sözlesmeleri üst hukuk normlari düzeyine çikarmakla yetinmiyor, onlarin güncel islem ve iliskilerin her asamasinda yasama egemen olmasini amaçliyor. Tapu memurundan kolluk görevlisine, Bakanlar Kurulu’ndan Belediye Meclisi’ne kadar tüm yürütme birimleri uluslarüstü hukuk kurallarina uygun davranma yükümlülügü altina giriyorlar.

Yargi organinin bu tür sözlesmeleri dogrudan uygulamasi için, artik, ulusal yasalarin sözlesmelere uyarlanmasina gerek kalmiyor.

TBMM, usulüne göre yürürlüge konulmus temel hak ve özgürlüklere iliskin bir sözlesmeyi, baska bir yasa ile yürürlükten kaldirabilir. Ancak Anayasa’nin 11. ve 90. maddeleri karsisinda daha önce onayladigi Sözlesme’lere aykiri yasalar çikarmamasi gerekir. Böyle durumlarda, anayasaya aykirilik sürecinin isletilebilecegi düsüncesindeyim.

Temel hak ve özgürlüklere iliskin onaylanmis sözlesmeler, yurttaslarin yürürlükteki hukuka göre kazanilmis haklarini kisitlayarak demokratik özgürlüklerini daraltan kurallar içeriyor ise, Anayasa’nin 90. maddesi karsisinda bu çeliskinin nasil çözülecegi konusu gündeme gelebilecektir.

Böyle durumlarda, hiç kusku yok ki Sözlesme’ye ragmen, ulusal hukukta varolan hak ve özgürlükler korunacaktir. Bu sinirlamalar, onaylanan uluslarüstü sözlesmeden de kaynaklansa, Anayasa’nin 13. maddesine göre, “Anayasa’nin sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkelerine aykiri olamaz.”

Yasalar, kavramlar ve sözcükler düzeyinde her zaman tartisilip elestirilebilirler. Bu tartismalar, yasayi uygulamamanin yollarini arastirip eski aliskanliklari sürdürmek dogrultusunda olmamalidir. Yasa yapicinin amacinin dogru saptanmasi gerekiyor. Getirilen tümce, yasalasan temel hak ve özgürlüklere iliskin uluslarüstü hukuk kurallarinin dogrudan uygulanmasini amaçliyor. Uluslarüstü insan haklari hukuku, yalniz antlasma ve sözlesmelerden olusmuyor. Örnegin Avrupa Insan Haklari Sözlesmesi, denetim organlarinin bu güne kadar verdikleri kararlarla bir bütünlük olusturuyor. AIHS kadar somut ve baglayici olmasa da, diger bir çok uluslar arasi antlasmanin kendine göre etkinliklerini sürdüren denetim yöntemleri var. Anayasa’nin 90. maddesi, ulusal mahkemelerin, temel hak ve özgürlüklerle ilgili konularda, adeta Avrupa Insan Haklari Mahkemesi gibi yalniz Sözlesme’yi degil, bu alandaki içtihat birikimini de uygulayarak görev yapmasini öngörüyor. Hele ülkemizde yakin geçmiste yasananlari animsar, hukukumuzda bu gün de varolan eksiklikleri düsünürsek, Anayasa’nin 90. maddesinde gerçeklestirilen degisikligin, kapsadigi konularda bir devrim niteliginde oldugunu kabul etmemiz gerekir.

Sayin Mesut Gülmez’in de vurguladigi gibi bu degisiklik, yargi yerlerine ve yönetsel yetkililere büyük sorumluluklar yüklemektedir. [6] Özellikle, yargiç, savci, avukat konumundaki hukukçularin, ögretim üyelerinin, Anayasa’nin 90. maddesi ile görevli ve yetkili kilindiklari temel hak ve özgürlükler konusundaki öncü çalismalari ile toplumun demokrasiyi, insan haklarini özümsemesine büyük katkilar sunacagina inaniyorum.

GÜNEY DINÇ

Kaynaklar :
[1] Aisling Reidy, Iskencenin Yasaklanmasi, Insan Haklari El Kitaplari
No:6 Avrupa Konseyi 2002, Strasbourg, S.14

[2] Osman Dogru, Insan Haklari Kararlar Derlemesi Cilt 2, IstanbulBarosu Yayinlari 1988, Aksoy / Türkiye Karari 9.21, Istanbul, S.238

[3] Osman Dogru – Atilla Nalbant, Insan Haklari Avrupa Mahkemesi veTürkiye Karar Özetleri, Istanbul Barosu Yayinlari, 2001

[4] Güney Dinç, Insan Haklari Yasasi’nin 50. Yili, Cumhuriyet Gazetesi,18.05.2004, Istanbul

[5]

Necmi Yüzbasioglu, Mayis 2004’de Anayasa’nin 90. Maddesine

 

Eklenen Hükmü Türk Anayasallik Blokuna Etkileri Üzerine Bir

 

Degerlendirme, Yayinlanmamis Bildiri, S.14-17, 2004

[6]

Prof.Dr.Mesut Gülmez, Anayasa Degisikligi Sonrasinda Insan Haklari

 

Sözlesmelerinin Iç Hukuktaki Yeri ve Degeri, Türkiye Barolar Birligi Dergisi Sayi 54, Ankara, Eylül – Ekim 2004