Asker’in Ergenekon’daki duruşu

19.02.2009

ORHAN KEMAL CENGİZ*

Ergenekon davası sistemin sinir uçlarına temas ediyor. Her güçlü temasla birlikte şiddetli kasılmalara tanık oluyoruz. İbrahim Şahin’in savcılık ifadesinin basına sızması Genelkurmay’ın oldukça sert bir reaksiyon göstermesine neden oldu.

Meydana gelen olayla Genelkurmay’ın gösterdiği reaksiyonun şiddeti arasında bariz bir dengesizlik, ölçüsüzlük var. Bunu nasıl açıklayabiliriz? Bir sanığın ifadesinde adı geçti diye niye Genelkurmay bu kadar celalleniyor?

Ergenekon sanıkları bir süredir, “mesaj” dolu açıklamalarda bulunuyor ve ustası oldukları “dezenformasyon” ve “manipülasyon”sanatlarını, savcılıkta ve mahkemede verdikleri ifadeler aracılığıyla en sofistike bir şekilde kullanıyorlar. İbrahim Şahin’in de savcılıkta verdiği ifadeler oldukça mesaj yüklüydü ve belli ki bir tepkiyi örgütlemeye çalışmaktaydı. Üzerinde yakalanan belgelerdeki bilgileri (yani gerçek bilgileri), kurgu bir senaryoyla (Genelkurmay başkanının bilgisi dahilinde hareket etme) birleştirerek dezenformasyon gücü oldukça yüksek bir senaryo üretmişti Şahin… Böylece, üzerinde yakalanan suikast planları ve listelerini, cephanelik krokilerini vd. davanın ilerleyen safahatında şüpheli hale getirecek önemli bir adım atıyordu. Bir demet bilgiyi birlikte sunarsanız ve bunun bir kısmı, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde yanlışlanırsa, bilginin geri kalanı üzerine de gölge düşürürsünüz. Şahin’in gayet kurnaz bir şekilde yapmaya çalıştığı şey budur!

Kanımca Şahin başka bir şey daha yapmaya çalışıyorduki, bu amacına şimdiden ulaşmış durumda. Verdiği ifadelerin basına yansımasından sonra, Genelkurmay’ın hışmı ifadeyi alan savcılığın üzerine çekilmiş oldu. Daha önce, o zaman Kara Kuvvetleri komutanı olan Yaşar Büyükanıt’ın ismini iddianamede telaffuz etme cüretini gösteren Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya meslekten men cezası almış ve adeta bir sivil ölüme mahkum edilmişti. İbrahim Şahin aynısının Savcı Öz’ün başına gelmesi için uğraşıyor. Bu çok açık. Savcılık iddianamesinde Genelkurmay başkanı ile ilişkide olduğunu ifade edip, sonradan savcının bunları iradesi hilafına ifadesine yazdığını söylemesinin başka bir açıklaması yok. Ancak burada sorulması gereken soru Genelkurmay’ın neden bu kadar hassas olduğudur. İbrahim Şahin’in bariz bir manipülasyon yapmakta olduğunu Genelkurmay anlamamakta mıdır? Nasıl oluyor da bir sanığın ifadesi, koca bir kurumun bütün kamuoyunun gündemini işgal edecek bir açıklama yapmasına neden olmaktadır? Bu aşırı hassasiyet durumunu anlamak için askerin Ergenekon’un neresinde durduğuna bakmak gerekli.

‘TSK içinde faaliyet gösteren Ergenekon’

Ergenekon operasyonları kapsamında Veli Küçük, Doğu Perinçek ve Tuncay Güney’den ele geçirilen “Ergenekon Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve GeliştirmeProjesi” başlıklı dokümanda, Ergenekon yapılanmasının Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren bir oluşum olduğu belirtilmektedir. Yani dosya kapsamına göre, Ergenekon ilk önce Silahlı Kuvvetler bünyesinde oluşturulmuş, sivil kanadın işin içine katılması çoksonraki bir zamanda, ihtiyaca binaen gerçekleştirilmiştir. Ergenekon operasyonunda tutuklanan, kilit konumundaki sanıkların büyük çoğunluğu eski Silahlı Kuvvetler personelidir. Ele geçirilen mühimmatın tamamı askerî mühimmattır. Ancak savcıların Silahlı Kuvvetler’in iç bünyesine ilişkin soruşturma ve kovuşturma yürütmesi, Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği’nin 24 Eylül 2007 tarihli “Böyle bir oluşumun Türk Silahlı Kuvvetleri ve Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde bulunmadığı” yönündeki cevabî yazısıyla imkânsız hale getirilmiştir.

Ergenekon soruşturması başladığından bu yana, birbiriyle çelişen görüntülere sahne oluyoruz. Bir yandan Genelkurmay, eski orgenerallerin evlerinin aranması ve gözaltına alınmalarına bürokratik bir engel çıkarmayarak işbirliği içerisinde görünüyor ama öbür taraftan her yeni dalgadan sonra da Genelkurmay başkanının yoğun temas trafiğine tanık oluyoruz.

Genelkurmay’ın belli ölçülerdeki işbirliği olmasaydı, davanın bu aşamaya gelemeyeceği çok açık.Ama öbür taraftan da, aşırı hassas ve teyakkuz halinde bir görüntü var. Belli ki, iç dengeler, teşkilat içi hassasiyetler, kadim teamüller, ötesine geçilemeyecek bir sınırı dayatmakta. Ama bu gerçekten mümkün mü? Ortaya çıkan bütün bu tablodan sonra, üç beş eski generalin yargılanması ile kamuoyu tatmin olabilir mi? Bu aşamada kalmış bir kovuşturma ordunun daha fazla yıpranmasını engelleyebilir mi?

Yarım temizlik temizlik değildir!

Genelkurmay bir karar vermek zorundadır! Ya bu davada işbirliğini sonuna kadar götürecek veya kaçınılmaz ve süreklilik kazanmış bir yıpranma süreciyle karşı karşıya kalacaktır. Uzun bir sorunlar yumağından bahsediyoruz…Özel Harp Dairesi ve Özel Kuvvetler’in icraatları bugüne kadar hiçbir şekilde masaya yatırılmamıştır. Artık herkesin diline pelesenk olmuş JİTEM örgütlenmesinin varolup olmadığı bile Genelkurmay tarafından teyit edilmemiştir. Ta 2005 yılında MİT raporuyla varlığı Genelkurmay’a bildirilen “Karargâh Evleri”ne ilişkin soruşturmanın ancak bugün yapılıyor olması, karartma şüphesi uyandırmaktadır. Belki belli konularda haksızlıklar da yapılmaktadır. Ama maalesef Genelkurmay’ın sergilediği ikircikli tutum spekülasyonlara çanak tutmaktadır. İbrahim Şahin’in kullanmaya çalıştığı gibi, Genelkurmay’ın durumu kolaylıkla irite edilebilir bir yapı görünümü sunmaktadır.

Ergenekon davasının arz ettiği önemi anlamak için gelin şöyle bir soru soralım: Eğer bugün, bir biçimde Ergenekon soruşturması ve davası sekteye uğrasa, gizli bir elin temasıyla sürecin durdurulduğu izlenimi doğsa, bundan en fazla kim zararlı çıkacaktır? Hiç şüphesiz ki bundan en fazla zararı asker görecektir. Bundan en fazla zararı ordunun imajı alacaktır. Dolayısıyla, bunun tam tersi de doğrudur! Bu dava ve soruşturmanın engelsiz bir şekilde yürüdüğünü, gidebileceği en ücra köşelere kadar serbestçe gidebildiğini görmek, Türk demokrasisine olan güveni artıracak ve ordunun imajını güçlendirecektir.

Bu kadar söküğü hiçbir terzi kendisi dikemez. Genelkurmay’ın yapması gereken, kapılarını sonuna kadar sivil yargıya açmak, elindeki bütün belge ve bilgileri sivil yargıya sunmak ve bu iş nereye kadar giderse gitsin bu süreci koşulsuz bir şekilde destekleyeceğini deklare etmektir. Böylesi bir duruş ordu içinde kimi huzursuzluklara ve karmaşaya yol açabilir. Ama “mutlak” huzura ulaşmanın yolu bu geçici huzursuzluğu göze alabilmekten geçmektedir. Kolun kırılıp yenin içinde kalacağı günler çoktan geride kaldı. Ergenekon davası, ordu için yeni bir kurumsal kültürü, yeni bir yapılanma modelini dayatmaktadır. Bazılarınca bir baş belası olarak görülen Ergenekon davası, ordunun, içindeki çürüklerden temizlenmesi için altın bir fırsat sunmaktadır. Ergenekon davası Türkiye’nin ve ordusunun 21. yüzyıla süper güç olarak gireceği verimli zemini sunmaktadır. Yeter ki bu zeminin üzeri, tarihin çöplüğüne atılması gereken eski tortularla örtülmesin!

* Hukukçu

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=816477&title=yorum-orhan-kemal-cengiz-askerin-ergenekondaki-durusu