Sınırda Bozulan Kimya

Sırtlanıp hayatlarından kalanları, savaşın ve çatışmanın ortasına geri dönüyorlar sınırı yeniden geçerek. 11 Mayıs’tan bu yana ülkelerine dönen Suriyeli sayısı 1500’e ulaştı.

Kendine özgü bir kimyası olan sınır, devreye çatışma ve savaşın tozu dumanı, barut kokusu girdiğinde kimya değiştirir. Hele bir de işin içine sınırların dışına taşan projeler ve hesaplar girdiğinde bu hesapların sahipleri, bile isteye bu kimyayı değiştirir, yanlış formülasyonları da patlamalara neden olur.

AKP, daha en baştan sınırın kimyasıyla oynayarak büyük kısmı savaşın kurbanı olan mültecileri kendi amaçları için silah olarak kullandı, belli ki set de yaptı onları, besleyip büyüttüğü militer güçlere. Peki ama, Ankara’nın bozduğu kimyanın faturasını en insani gerekçelerle sınırı geçip gelenlerin ödemesi gayri insani değil midir?

Mültecilerin durumu, hele hele de mülteci kadın ve çocukların durumu insanlık karnesidir.

Ve o karnede maalesef hiç de iyi şeyler yok.Ankara Kazan’da 80 yaşındaki Necati Yıldırım, Kaymakam Veysel Beyru’ya “Duydum ki Türkiye’deki kamplarda Suriye’den gelen çok sayıda bayan varmış. Helal süt emmiş bir bayanla evlenmek istiyorum” diyor. Yıldırım yanlış yaparak “resmi” olarak çözmek istemiş talebini! Oysa biliyoruz sınır hattında 12 yaşındaki mülteci kız çocuklarının kurulan şebekelerle ikinci, üçüncü eş olarak satıldığını, biliyoruz çocuklarıyla savaştan kaçan dul Suriyeli kadınların uğradığı istismarlar karşısında yetkililerin “halkımız yardım etmeye çalışıyor, başıboş kalsalar daha mı iyi” cümlelerini, biliyoruz en insani ihtiyaçların karşılanması için fuhuşun devreye girdiğini, biliyoruz bunca mülteciye, sığınmacıya ne olacağının hesabını yapmayan yetkililerin nelere göz yumduğunu…

Diğer ülkelerde de durum aynı olduğu için gidecek başka yerleri de yok bu kadınların…

Mültecilere kapı aralayan Körfez ülkelerinden erkeklerle Suriyeli kızlar arasındaki kısa süreli nikahların savaştan önce başladığı söyleniyor. 89 yaşındaki bir adamla evlendirilen Kazal’ın annesi “Burada yaşam çok zor. Çok az yardım alıyoruz. Her gün çok süt içen bir bebeğimiz var, kirayı da ödeyemiyoruz. Yardım istemeye gittiğimde kızımı görmek istediler. Ona koca bulacaklarını söylediler” diyor. Aracılık yapan kadın durumu şöyle özetliyor: “Amacımız kocaları Suriye’de şehit olanlara yardım etmek. Arap erkekleri Suriyeli kadınların iyi ev hanımı olduğuna inanıyor ve onları güzel buluyor. Bu nedenle Suriyeli bir kadınla evlenmek arzu edilen bir durum”.
İsveç Çocuk Esirgeme Kurumu, savaştan kaçarak Türkiye, Ürdün ve Lübnan’a sığınan küçük yaştaki kız çocuklarının kamplardan “kurtulmaları” için evlendirildiklerini ve mülteci kamplarının köle pazarlarına dönüştüğünü, çocukların hamal, muhbir ve işçi olarak kullanıldıklarını, 2 milyon civarında çocuğun yardıma muhtaç olduğunu belirtiyor. “Sutra” ile kız çocukları ve genç kadınların kamptan kurtulmaları için evlendirildiklerine dikkat çekiliyor. “Aileler bu şekilde kız çocuklarının mülteci yaşamının açık hale getirdiği şiddet ve cinsel saldırılardan koruyabileceklerini sanıyor”. Ve “arzu cihadı” icadı; bazı erkekler kamplarda kalan kız çocuklarıyla evlenmeyi tercih ediyor, bu komşu ülkelerdeki “özgürlük savaşına” katılmak olarak görülüyor.

“Yardım” aklının kadınların bedenlerinin pazarlanması düzleminde işlediği yerde Ailenin Bakanı Şahin’in ziyaret ettiği mülteci kadınlara “bu kızlarımızı evlendireceğiz” demesinin “devletin mültecinin hayatını kurtarması” olarak parlatılması normal! Antep’te mahalle aralarındaki atölyelerde yerlisini 5, Suriyelisini 1 kuruşa çalıştıran aklın “mağdura yardım” sığınağında kendine en rahat yeri bulması da bu yüzden normal…

Bugün bozulan kimyanın müsebbiplerinden AKP hükümetinin eli Reyhanlı’da yaşanan patlama dolayısıyla barut kokuyor evet… Ama ağırladığı mülteci sayısını bir silah olarak kullanmaya çalıştığı ve o silah hayata tutunmaya çalışan mültecilerin acıya ve umutsuzluğa dönmelerine neden olduğu için de kanlı…

Sevda Karaca

http://evrensel.net/news.php?id=57220