İnsan Hakları İçin Ceza Yasası Reformu / Madde Analizi Grup 2

18.03.2006

BİRİNCİ GRUP MADDELER – 2D

Madde 214
Suç işlemeye tahrik
Madde 214 – (1) Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı silahlandırarak,birbirini öldürmeye tahrik eden kişi, onbeş yıldan yirmidört yıla kadarhapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Tahrik konusu suçların işlenmesi halinde, tahrik eden kişi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılır.

BİRİNCİ GÖRÜŞ
Madde gerekçesinde her ne kadar “kamu barışı açısından ifade ettiğitehlike nedeniyle, zararlı neticenin doğmasını beklemeden ve iştirakkurallarından bağımsız olarak ceza yaptırımı altına almak gerekmiştir”denilmişse de buna katılmamaktayız.
“Suç işlemek için alenen tahrikte bulunmak” sınırları belirsiz ve genişyorumlanmaya elverişli bir ifadedir. Maddenin 1. fıkrasında “tahriketmek” cezalandırılmakta, 3. fıkrada ise suçun işlenmesi halinde tahrikedenin azmettiren sıfatıyla cezalandırılacağı öngörülmektedir.
Yargının ifade özgürlüğüne ve demokratik haklara mevcut yaklaşımı gözönüne alındığında, 1. fıkranın ifade özgürlüğü önünde ciddi bir engeloluşturması mümkündür. Suç unsurlarının net olmayışı nedeniyle, devletadına karar verdiği psikolojisinde olan bazı yargı mensupları elinde,bu özgürlüğe yönelik ağır ihlallere sebep olabilecek niteliktedir.
AİHM de, İncal – Türkiye ve Zana – Türkiye davalarında da olduğu gibi,genellikle, açıklanan düşüncelerin “şiddet kullanılmasını, silahlımücadeleyi veya ayaklanmayı…” teşvik edip etmediği hususunu, suççizgisinin saptanması açısından belirleyici bir ölçüt olarak elealmaktadır.
Kamusal müdahalenin haklı görülebilmesi için, yazarın ya dakonuşmacının amacı, kullandığı sözcüklerin ağırlığı yeterlibulunmamakta, toplumsal etki ve sonuçları da değerlendirilmelidir. Oysabu maddede, fiilin toplumsal etki ve sonuçları somut olarak tanımlanmışve metinde yer verilmiş değildir.
Esasen yasadaki tüm tehlike suçlarında var olan sakınca burada da devametmektedir. Birçok düşünce açıklamasının, özellikle muhaliflerceyapılanların, uygulayıcının öznel yorumuna ve açıklamada bulunanınkimliğine bağlı olarak “kamu barışı açısından tehlike oluşturduğu”gerekçesiyle cezalandırılmak istenmesi olasıdır.
Maddenin 2. fıkrasında tahrikin “silahlandırarak” yapılması suç unsuruolarak belirlendiğinden aynı şekilde kalmasında sakınca bulunmadığıkanısındayız.
Bu nedenlerle, maddenin 1. fıkrası ve buna bağlı olarak işlerliğiniyitirecek olan 3. fıkrası metinden tümüyle çıkarılmalıdır.
Bu durumda önerilen madde metni şu şekildedir:
Suç işlemeye tahrik
Madde 214
Halkınbir kısmını diğer bir kısmına karşı silahlandırarak, birbiriniöldürmeye tahrik eden kişi, on beş yıldan yirmi dört yıla kadar hapiscezası ile cezalandırılır.

 

Madde 215
Suçu ve suçluyu övme
Madde 215 – (1) İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtandolayı bir kişiyi alenen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ilecezalandırılır.

BİRİNCİ GÖRÜŞ
“İşlenmiş olan bir suçu övmek” ve “işlemiş olduğu suçtan dolayı birkişiyi alenen övmek” eylemlerinin kapsamı ve sınırları belirsizdir.Soyut bir durumun cezalandırılması öngörülmüştür, nitekim maddeningerekçesinde de “işlenmiş olan suç”tan kastın ne olduğu belli değildir.Uygulayıcıların algılamaları ve sübjektif yaklaşımları tehlikelibiçimde önem kazanmaktadır.
Bir düşünce açıklamasının övgü içerip içermediği dahi kişiye bağlıolarak değişebilecek niteliktedir. Bu anlama gelebilecek sayısızdüşünce açıklaması örneği verilebilir. Nitekim yasa maddesinin busakıncaları derhal ortaya çıkmaya başlamıştır. Geçtiğimiz aylarda birsiyasi partinin ilçe yöneticisi “Artık ne asker ne de gerilla ölmesin”dediği için “gerilla” sözcüğüyle suçlunun övüldüğü gerekçesiyle bumaddeden yargılanmış ve cezalandırılmıştır. Ülkemizdeki hukuk pratiğigöz önünde bulundurulduğunda, bu yasa maddesinin özellikle siyasalkonjonktüre bağlı olarak ve muhaliflere karşı işletileceği yönündeciddi kaygı oluşmaktadır.
Her halükarda “övme” kavramı düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamındadüşünülmeli ve ifade özgürlüğünü doğrudan tehdit eden bu madde yasametninden tümüyle çıkarılmalıdır.


Madde 216

Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
Madde 216 – (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölgebakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimialeyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamugüvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkmasıhalinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veyabölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan biryıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayankişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydanbir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BİRİNCİ GÖRÜŞ
Maddenin bu haliyle eşcinsellere, tanrıtanımazlara ya da komünistlerevb. yönelik aşağılamalar suç konusu olmamaktadır.
Maddenin 2. fıkrasında “cinsiyet” sözcüğü yer almaktaysa da bununlasadece “kadın ve erkek” amaçlandığından, maddenin 1. ve 2. fıkralarına“cinsel yönelim” ibaresi eklenmelidir. Ayrıca her iki fıkraya “siyasive felsefi inanç” ibaresi eklenmeli ve böylece toplumun tüm kesimleriyasa koruması altına alınmalıdır.
Fiili durumda anılan bu gruplara yönelik her türden aşağılamalarneredeyse olağan kabul edildiği bilinmektedir. Yasakoyucunun dadüzenlemeyi yaparken bu genel yaklaşımdan sapmadığı görülmektedir.
Hiçbir toplumsal grubun aşağılanmaması gerekmektedir ve ayrımcıiçerikteki böyle bir düzenleme uluslararası insan haklarıstandartlarına aykırı olduğu gibi anayasal eşitlik ilkesine deaykırıdır.
Maddenin 2. fıkrasında da, 1. fıkraya paralel olarak, “bu nedenle kamugüvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkmasıhalinde” ibaresi eklenmelidir.
Maddenin 3. fıkrasında yeralan “Halkın bir kesiminin benimsediği dinideğerleri alenen aşağılama” şeklindeki suç tanımı uygulayıcıların genişyorum yapmalarına imkan verecek niteliktedir.
Dinsel değerlerin aşağılanması elbette istenecek bir durum değildir.Ancak, bu değerlerin, benimseyenlere rahatsızlık verecek düzeyde olsadahi, eleştirilmesi de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir.
Düşünceleri açıklarken kullanılan ifadelerin halkın bir kesimitarafından olağan karşılanırken diğer bir kesimince aşağılama olarakalgılanması her zaman mümkündür.
Ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğunun Müslüman olduğu gözetildiğinde,düzenlemenin özellikle bu büyük dinsel grubun “hassasiyetleri”gözetilerek hazırlandığı düşünülmektedir.
Yine burada düşünce açıklamasının gerçekleştiği yerdeki insanların dinebakışı, o dönemdeki toplumsal konjonktür ve yasa uygulayıcılarınındinsel inancı ciddi ölçüde etkili olabilir.
Kaldı ki, fıkrada yer alan “ fiilin kamu barışını bozmaya elverişliolması halinde” ifadesi bu fıkranın birçok durumda uygulanmasınıolanaksız hale getirebilecektir.
Zira, aşağılama suç kabul edilmekle birlikte, bu aşağılamanın sayıca azkimseden oluşan ya da toplumsal yaşamda etkisi bulunmayan dinselgruplara yönelik olması halinde bu maddenin işletilemeyeceği ortadadır.
Örneğin, İslamiyet’e yönelik aşağılayıcı söz ve davranışlarıncezalandırılması neredeyse kesin iken Hristiyanlık’a yönelikaşağılamalar cezasız kalabilecektir. Sünni mezhebine mensup vatandaşlariçin koruma var iken Süryani vatandaşlarımız için böyle bir korumafiilen varolmayacaktır.
Dinsel değerler hakkındaki eleştirel düşünce açıklamalarının maddekapsamında değerlendirilmesi olasılığı çok yüksektir. Bu nedenle 3.fıkradaki düzenlemenin ifade özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehditoluşturduğu ve fıkranın yasa metninden tümüyle çıkarılması gerektiğikanısındayız.
Sonuç olarak maddenin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesi önerilmektedir:
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
Madde 216
(1)Halkın sosyal sınıf, ırk, din, siyasi ve felsefi inanç, cinsel yönelim,mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini,diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse,bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortayaçıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ilecezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini,sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, siyasi ve felsefi inanç, cinsiyet,cinsel yönelim veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayankişi, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikeninortaya çıkması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ilecezalandırılır.

 

İKİNCİ GÖRÜŞ
Maddenin 3. fıkrası toplumsal bir ihtiyacı karşılaması nedeniyle mevcut şekilde korunmalıdır.
Maddenin 2. fıkrasına, “fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olmasıhalinde” kaydı eklenmelidir. Zira madde gerekçesinde de belirtildiğigibi tanımlanan suç, soyut tehlike suçu olmaktan çıkarılmış ve somuttehlike suçu haline getirilmiştir.
Yaşar Kemal – Türkiye davasında AİHM, “…çatışan taraflar arasındakiuzlaşmaz eleştiren makalede, genel anlamda şiddeti tahrik eden, silahlıdirenişi özendiren veya bölge halkını ayaklanmaya teşvik eden biriçerik bulunmamaktadır. Olayı bu çerçevede değerlendiren Mahkeme,başvurucuya verilen cezanın ağırlığını da göz önünde bulundurmuştur.Açıklanan nedenlerle, ulaşılmak istenen amaçla orantısız olan bumüdahale (İstanbul DGM. Tarafından eski TCK’nın 312. maddesi uyarıncamahkum edilmesi ve kitabın toplatılması kararı), demokratik toplumungereklerine aykırıdır” şeklinde karar vermiştir.
Bu kararla AİHM, “açık ve yakın tehlike” den ne anlaşılması gerektiğinisomut olay bağlamında belirtmiş olmaktadır. Kanaatimizce, yasanıngerekçesinde benzer bazı AİHM içtihatlarına atıf yapılması da faydalıolabilirdi.

 

Madde 217
Kanunlara uymamaya tahrik
Madde 217 – (1) Halkı Kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi,tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan ikiyıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BİRİNCİ GÖRÜŞ
“Yasalara uymamaya tahrik” bir tehlike suçu olarak düzenlenmiştir.Düzenlemenin demokratik toplum gereklerine uygun olmadığı ve gerçek birihtiyaca cevap vermediği açıktır.
Devletin, yasaya aykırı davrananlara yaptırım uygulanması gibi,yasalara uyulmasını sağlamaya yönelik başkaca araçları bulunmaktadır.
Yasaya uyulmaması halinde bu durum zaten ilgili kanuna görecezalandırılacağından, ayrıca düzenlenmesi ifade özgürlüğünükısıtlayıcı niteliktedir.
Bu nedenle, 217. madde tümüyle yasadan çıkarılmalıdır.

 

Madde 218 
Ortak Hüküm
Madde 218 – (Değişik: 5377 – 29.6.2005 / m.25) (1) Yukarıdakimaddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesihalinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak, haberverme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünceaçıklamaları suç oluşturmaz.

BİRİNCİ GÖRÜŞ
Ceza artırımına ilişkin 1. cümle, demokratik toplumda iletişimözgürlüğünün sağlanabilmesi için ayrıcalıklı konuma sahip olmasıgereken basın üzerinde baskı kurulmasına elverişli, basın özgürlüğünükısıtlayıcı niteliktedir. AİHM’nin Castells-İspanya davasına ilişkinkararında “Zira hukukun üstünlüğü ilkesine göre yönetilen bir devlettebasın, ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.” denilmekle basının konumunaişaret edilmiştir. Bu itibarla, maddenin 1. cümlesi madde metnindençıkarılmalıdır.
Maddenin 2. cümlesindeki cezasızlık koşulu yerinde olmakla birlikte, budüzenleme esasen, gerek Anayasa’nın 90. maddesi yoluyla iç hukukdüzenlemesi halinde gelen uluslararası sözleşmeler ve gerekse AİHMiçtihatları dolayısıyla fazladan yapılmış bir düzenlemedir.
Esasen, maddenin 2. cümlesine, demokratik teamüllerin yerleştiği veyargının da bu teamüllere uygun yorum yapmayı günlük pratik halinedönüştürebildiği bir ortamda gerek kalmayacağı düşünülebilir. Ancakbugünkü koşullarda bu cümle korunmalı, fakat, anlamı ve kapsamıdaraltan “sınırlarını aşmayan” ibaresi metinden çıkarılmalıdır.
Zira, “haber verme sınırlarını aşmayan” ifadesi, haber vermeninsınırlarının ne olacağı, bu sınırların nasıl belirleneceğikonularındaki belirsizlikle demokratik ilkeleri gereğince özümseyememişuygulayıcılara geniş yorum ve takdir alanı sağlayabilecektir.
Cezasızlık için sadece “haber verme” koşulunun aranması da yetersizdir.Zira basın mensubu olmayan ve habercilik mesleğinde olmayan kimselerde, toplumu bilgilendirme amacıyla açıklamalar yapabilirler. Bunedenle “haber verme” ibaresinden sonra ” kamuyu bilgilendirme” ibareside eklenmelidir.
Bu durumda maddenin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesi önerilmektedir:
Ortak hüküm
Madde 218
Haber verme, kamuyu bilgilendirme ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.

 

Madde 219
Görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma
Madde 219 – (1) İmam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi dini reislerdenbiri vazifesini ifa sırasında alenen hükümet idaresini ve DevletKanunlarını ve hükümet icraatını takbih ve tezyif ederse bir aydan birseneye kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır veyabunlardan birine hükmolunabilir.
(2) Yukarıdaki fıkrada gösterilen kimselerden biri işbu sıfattanbilistifade hükümetin idaresini ve Kanun ve nizam ve emirleri vedairelerden birine ait olan vazife ve salahiyeti takbih ve tezyife veyahalkı Kanunlara yahut hükümet emirlerini icraya veya memurumemuriyetinin vazifesi icabına karşı itaatsizliğe tahrik ve teşvikedecek olursa üç aydan iki seneye kadar hapse ve adlî para cezası vemüebbeden veya muvakkaten bilfiil o vazifeyi icradan ve onun menfaat veaidatını almaktan memnuiyetine hükmolunur.
(3) Kendi sıfatlarından istifade ederek Kanuna göre kazanılmış olanhaklara muhalif iş ve sözlerde bulunmaya, bir kimseyi icbar ve iknaeden din reis ve memurları hakkında dahi baladaki fıkrada yazılı cezatertip olunur.
(4) Bunlardan biri dini sıfatından istifade ederek, birinci fıkradayazılı fiillerden başka bir cürüm işlerse altıda bir miktarıçoğaltılmak şartıyla o cürüm için Kanunda yazılı olan ceza ile mahkûmolur.
(5) Şu kadar ki Kanun işbu sıfatı esasen nazarıitibara almış ise cezayı çoğaltmaya mahal yoktur.

BİRİNCİ GÖRÜŞ
İlk bakışta, bu maddede yapılan düzenlemenin amacının anayasal güvencealtına alınan laiklik ilkesinin korunması, buna bağlı olarak dininsiyasetten uzak tutulmasını sağlamak ve toplumun dinsel bağlılıklarınınve duyarlılıklarının kötüye kullanılmasını önlemek olduğugörülmektedir.
Elbette ki demokratik toplum düzenin korunması ve toplumsal barışınsağlanması açısından din adamlarının toplum üzerinde sahip olduğu iknave etkileme gücünün kötüye kullanılmasına karşı bir düzenlemeningerekli ve olumlu olduğu düşünülebilir.
Ancak, Türkiye’nin özgül koşulları düşünüldüğünde, yasa maddesininuygulamada düşünce ve ifade özgürlüğüne zarar verecek biçimdeişletilmesinin mümkün olduğu görüşündeyiz.
Birçok yerde ve birçok kez, hatta ülkenin en üst düzeydekiyöneticilerince de, ifade edildiği üzere Türkiye nüfusunun büyük birçoğunluğu İslam dinine mensuptur. (“Yüzde doksan dokuzu Müslüman olanbu ülkede…”) Her ne kadar açık bir dinsel çatışma ortamı mevcut değilsede, bu olguya bağlı olarak dinsel azınlıklara yönelik ayrımcı veküçümseyici yaklaşımlar rahatlıkla sergilenebilmektedir.
Madde metninde belirtilen din adamlarından imam, vaiz ve rahiplerDiyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak devlet memuru statüsünde göreyapmaktadır. Bu din adamlarının cemaate yönelik konuşmaları dahi büyükölçüde bağlı oldukları kurum tarafından belirlenmekte vedenetlenmektedir.
Bu anlamda Müslüman (Sünni) din adamlarının, anılan suç maddesininfaili olmalarının güç olduğu ve düzenlemenin esasen diğer dinleremensup din adamlarına yönelik olduğu düşünülebilir. Çoğunluğun diniduygularının yoğunluğu, ülkenin mevcut siyasal yapısı, azınlık dinmensuplarının devlet kademelerinde neredeyse hiç görev almadığı düşünüldüğünde, devlet görevlilerinin ve doğal olarak yargımensuplarının da dinsel azınlık mensuplarına yaklaşımında zaman zamansorunlar yaşanabileceği göz önünde tutulmalıdır.
Din adamlarının görevlerini, gün içerisinde tümüyle belirlenmişsaatlerde yapmadığı bilinmektedir. Bu anlamda hem “vazifesini ifasırasında” ifadesi hem de “hükümet idaresini ve Devlet kanunlarını vehükümet icraatını takbih ve tezyif” (kınama-ayıplama ve küçük düşürmeyeçalışma – zayıflatma) ifadeleri, uygulayıcının bakış açısına ve dineyaklaşımına bağlı olarak değişik ve geniş yorumlanabilecekniteliktedir.
Örneğin, Fener Rum Patriği’nin bir toplantıda Heybeliada RuhbanOkulu’nun açılmamasına ilişkin olarak yakınma ve eleştirileri, başkabir din adamının “Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yeterli destekgörmüyoruz, bizi yok sayanlar var” benzeri bir ifadesi kötüniyetli biryaklaşımla, “hükümeti alenen takbih ve tezyif etmek” olarakdeğerlendirilebilir.
Yasanın tamamına egemen dilin aksine ağdalı bir dille yazılmış olan bumaddenin TBMM’de yaşanan siyasal çekişme nedeniyle bu biçimde, eskiTCK’deki hali korunarak, yasaya girmiş olması da dikkat çekicidir.
Demokratik bir toplumda tüm insanlar için tanınan düşünceyi ifadeözgürlüğü din hizmetleri yapan görevliler için de doğal olaraktanınmalıdır. Diğer vatandaşlar ve kamu hizmeti yapanların bu özgürlüksınırlarını aşacak şekilde suç olan bir eylemleri durumunda cezayaptırımı öngören maddeler din görevlileri için de geçerli ve yeterlibulunmaktadır. İfade özgürlüğünü özel olarak kısıtlamaya yönelik bumadde, yasadan tümüyle çıkarılmalıdır.

 

Madde 220
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
Madde 220 – (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgütkuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısıile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasıhalinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldanüç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecekceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.
(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütünsuçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıcaörgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır.
(7) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgütebilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarakcezalandırılır.
(8) Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yılakadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ileişlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

BİRİNCİ GÖRÜŞ 
Maddenin 7. fıkrasının düşünce özgürlüğü açısından değerlendirilecekbir yönü bulunmamakla birlikte bu düzenlemenin bilinçli olarakyapıldığı ve bu düzenlemenin fail bakımından özellikle cezanın infazıaçısından ağırlaştırıcı sonuçları olduğu düşüncesindeyiz.
Maddenin 8. fıkrasında “Örgütün veya amacının propagandasını yapankişi”nin cezalandırılması ve suçun basın yayın yoluyla işlenmesidurumunda cezanın arttırılması öngörülmektedir.
Bu düzenlemenin düşünce özgürlüğü açısından ciddi riskler taşıdığı veuygulamada bu özgürlüğün önünde çok büyük bir engel oluşturabileceğikanısındayız.
Öncelikle madde, devlete çok geniş, yoruma açık ve sınırları belirsizbir cezalandırma alanı sunmaktadır. Bu yönüyle “kanunsuz suç ve cezaolmaz” temel kuralına da aykırıdır. Suçun, uygulayıcıya bu denli genişve öznel yorum olanağı sunması kabul edilir değildir.
Düzenleme, AİHM’nin kararlı içtihatlarında yer alan “öngörülebilirolma” prensibine de tümüyle zıttır. Bir suç örgütünün amaçları içindeyer verdiği ve silahlı eylemle ulaşmaya çalıştığı bir amacıngerçekleşmesi pekala demokratik yollarla da ulaşılmak istenen bir amaçolarak savunulabilir.
Bu şekilde, bir suç örgütünün amaçları içerisinde yer alan ve silahlıeylemle ulaşılmasını savunduğu bir amaca demokratik yollarlaulaşılabileceğini savunan bir kimse salt düşüncelerinin, belkivarlığından ve amaçlarından haberdar dahi olmadığı, bu örgütle paralelalgılanması sebebiyle cezalandırılabilecektir.
Bu yasal düzenlemenin, Türkiye’deki yargı unsurlarında yerleşik bulunanve sıkça gözlenen “öncelikle devleti koruma refleksiyle” ve yinetoplumun büyük bölümünde yaygın “kutsal devlet” anlayışının etkisialtında yorumlanıp uygulanması halinde tahmin edilemeyecek sayıda venitelikte düşünce-ifade özgürlüğü ihlali yaşanmasının kaçınılmazolacağı düşüncesindeyiz.
Basın ile ilgili kısım daha da vahimdir. Demokratik muhalefetiengellemek ve susturmak için de kullanabilecek bu düzenleme, demokratikyöntemler içinde değişimi engelleyebilecek ve toplumun durağanlaşmasınasebep olabilecek niteliktedir.
Bu nedenlerle 8. fıkranın maddeden tümüyle çıkarılması gerekir.

 

Madde 222
Şapka ve Türk harfleri
Madde 222 – (1) 25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisasıHakkında Kanunla, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk HarflerininKabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklereaykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.

BİRİNCİ GÖRÜŞ
671 sayılı yasa, Türkiye’de giyilecek genel başlık olarak “şapka”yıbelirlemiş ve diğerlerinin giyilmesini yasaklamıştır. 1353 sayılı yasaile de Türkçe yazımında kullanılacak harfler belirlenmiş ve Arapalfabesinin kullanılması yasaklanmıştır. Her iki yasanın da, TürkiyeCumhuriyetinin kuruluş dönemlerinde, yeni bir toplum oluşturmaprojesinde yeri olduğu kesindir.
Ancak günümüzde çok çeşitli başlıklar kullanıldığı, yasaya aykırınitelikte aksesuarların Türkiye’nin birçok yerinde giyilmekte olduğugözlenmekte ve bu durum çoğu zaman olağan karşılanmaktadır. Örneğinşapka yerine “sarık” ve benzeri aksesuarlar kullanılmakta, özelliklekırsal yörelerde birçok kimse “poşu” adı verilen örtüyü kullanmaktadır.
Resmi kurumlarda giyim kurallarını içeren özel düzenlemelerin varlığıda düşünüldüğünde, Yasanın, otoriter bir yaklaşımla, insanlarıngündelik giyimlerine dolayısıyla alışkanlıklarına dahi müdahale ettiği,bunun günümüzün toplum gereklerine uygun olmadığı ve özgürlüklerikısıtlayıcı nitelikte olduğu kanısındayız.
Aynı şekilde, özel – kişisel yazışmalarda Arap alfabesininkullanılması, bu harflerle yazılmış bir kitabın basılması halinde bunuyapanlar cezalandırılabilecektir ki, bu açıkça özgürlüklerinkısıtlanması anlamını taşımaktadır. Günümüzde 1353 sayılı yasanınuygulama alanı bulması pek olası görünmemekle birlikte, Kiril ve Grekya da başkaca alfabeler için böyle bir yasaklamanın bulunmaması dadüzenlemenin halihazırda herhangi bir toplumsal ihtiyaca karşılıkgelmediğini göstermektedir.
Hayatın dışında kalan bu türden yasakların, ideolojik devletindayattığı ve direttiği bir dogma olarak korunmaya çalışılmasıdemokratik toplumun gerekleri ile bağdaşmamaktadır. Yasalarda, yaşayanbir organizma olan toplumun değişim ve dönüşümüne engel olacak kayıtlarkonulması ve uymayanların cezalandırılması yerinde değildir.
Bu nedenlerle, özgürlükleri kısıtlayıcı nitelikteki bu madde yasadan tümüyle çıkarılmalıdır.