Hitler faşizminin Polonya’yı işgal etmesiyle başlayan kanlı İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı olan 1 Eylül 1939 tarihi daha sonra eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Varşova Paktı ülkeleri 1 Eylül’ü ‘Dünya Barış Günü’ olarak kabul etmiştir. Bu günün verdiği ilk mesajlardan bir tanesi insanlık birikiminin savaş gibi, çağdaşlık açısından gayri medeni, uluslar arası hukuk açısından suç, ahlaken ayıp ve dinen günah olan bir olguyu aşmış olduğunun göstergesidir. Buna rağmen ülkemizde yaklaşık otuz yıldır süren, savaş terminolojisiyle söyleyecek olursak düşük yoğunluklu bir savaş süregelmiştir. İşte biz Türkiyeli haklar olarak yukarda bahsi geçen gayri medeni, suç, ayıp ve günah sayılan bir olgunun kimi yerde mağduru, kimi yerde bilerek veya bilmeyerek faili olmaktan kendimizi alamıyoruz. Yıllardır süren bu savaştan nasibini ya da payını almayan kaç kişi kalmıştır? Sanırım rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu süreçten etkilenmeyen hemen hemen hiç kimse yoktur. Böylesine ulusal ve bölgesel düzeyde büyük insan kitlelerini olumsuz etkileyen bir savaşın son bulması konusunda asgari vicdana sahip olan herkes mutabıktır.
1 Eylül Dünya Barış Günü, tüm insan hakları savunucularının hayalini kurduğu insan haklarının egemen olduğu ve tüm halkların barış içinde yaşayabildiği bir düzeni anlatan en anlamlı gündür. Ne yazık ki, 2014 yılında bu noktadan uzak olduğumuzu söyleyebilirim. Çözüm sürecini tüm kalbimizle destekliyoruz, ancak son aylarda yaşananların bir kandırmacadan ibaret olmadığını anlayabilmemiz için somut adımlara ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Siyasal iktidarın toplumsal barışı sağlamaya yönelik daha net ve somut adımlar atması gerekiyor. Akil insanlar sürecinin, eksikleri olmakla birlikte başarılı olduğunu düşünüyoruz, ancak meselenin devlet kanadı, sürecin görece öngörülmezliği ile cesaret eksikliği bir araya gelince gerekli adımları atmakta çok yavaş kaldı. Buna karşılık, meselenin örgüt tarafında da belirsizliğin yarattığı bir huzursuzluk ortamı gözlemliyoruz. En kısa sürede, somut adımlarla, insanlara önümüzdeki günlerde neler yaşanacağı açık bir şekilde anlatılmalı ve kafalardaki soru işaretleri giderilmeli. Mesele, Devletin de katılımıyla sivil ortamda tartışılmalı. Geniş kitlerin katılımıyla meşruluk temelleri güçlendirilmelidir. Ne olduğu bilinmeyen bir barış süreci, adı dışında barış içermezse, bulunduğumuz noktadan daha geriye götürürse, amaçlanan noktanın gerisinde kalırsa, hayal kırıklığına neden olursa, meselenin hiçbir tarafı için anlamlı olmaz. Bu doğrultuda Devletin acilen somut adımlar atması, örgütün de başta tahrik içeren eylem ve söylemler konusunda gerekli hassasiyeti göstermesi gerekiyor. Toplumda yaygın olan önyargının bertaraf edilmesi için iyi niyet emaresi içeren adımlar atılmalıdır. Bu nedenle, 1 Eylülün anlamını fark edecek eylem ve söylemlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Adı şu ya da bu sebepten dolayı her ne konulmuşsa konulsun insan haklarına, demokrasiye temel hak ve özgürlüklere, insanlık ailesinin ortak mirası olan uygarlığa zarar veren gayrı adil olduğu ölçüde de gayrı ahlaki olan bu eşitsizlik üzerinden kendini vareden soruna/düşük yoğunluklu savaşa bir çözüm getirilmeli ve barış ortamı bir daha yok olmamak üzere bir an önce tesis edilmelidir.
İnsan Hakları Gündemi Derneği Yönetim Kurulu.