“Engelli İnsanlara Merhamet Yerine Saygı ve Hak Temelli Eylem”

Thomas Hammarberg
Çev: Zerin Türk

Avrupa’da 80 milyondan fazla engelli insan var. Bu insanların hakları, son BM Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’yi de içeren uluslararası insan hakları antlaşmaları tarafından tanınmıştır. Bununla birlikte, hala bu haklar gerçekleştirilmekten oldukça uzaktır. Teoriden somut uygulamaya geçiş oldukça yavaştır. Bu tür ilerlemeler aynı zamanda – merhamet yaklaşımından hak temelli faaliyete doğru bir davranış değişikliği de gerektirmektedir

Engelliler ile ilgili olan uzun dönemli politikalar sadece kurumsal bakım, tıbbi rehabilitasyon ve sosyal yardımlara odaklanmıştır. Bu tür politikalar, engelli insanların aktif vatandaşlar olabilme ve olma hakları olan birer özneden ziyade, birer kurban oldukları öncülü üzerine kurulmuştur. Bu süreç, engelli erkeklerin, kadınların ve çocukların kendi sivil, kültürel, ekonomik, politik ve sosyal haklarının ihlal edilmesiyle sonuçlanmıştır.

Bununla birlikte, engellilerin eylemleri ve diğer sivil toplum gruplarının baskısının bir sonucu olarak, düşüncelerde kademeli olarak bir değişme bağlamıştır. Bunlar, yeni BM Sözleşmesi ve Avrupa Konseyi Engelliler Eylem Planı 2006-2015′ in ilerlemesinde önemli ve aktif bir rol oynamışlardır.

Bu iki araç, engelli haklarının insan hakları olduğunu açıkça kabul etmektedirler. Devletlerin bu haklara saygı göstermek, bunları sağlamak ve yerine getirmek zorunluluğu vardır. Engellilerin, kendi hayatlarını etkileyen her türlü karara hem bireysel düzeyde hem de organizasyonları aracılığıyla katılmaları, her iki araçta da temel ilke olarak tanınmıştır. Bu bağlamda ‘dahil olma’ ve ‘yetkilendirme’ gibi sözcükler kullanılmıştır.
Bununla beraber, gerçek hayatta engelliler toplum içinde yer almaya çalıştıklarında hala birçok engelle karşılaşmaktadırlar. Fiziksel engelli çocuklar, erişilemez tasarımlarından dolayı kamuya ait oyun alanlarında diğer çocuklarla oynayamamaktadırlar. Altyazısız TV programları duyma bozukluğu olan insanları dışlamaktadır.

Sınırsız vasilik altına alınan insanların, hayatın neredeyse her alanındaki faaliyetleri engellenir. Örneğin; oy kullanamazlar, bir şeyleri alıp satamazlar veya nerede yaşayacaklarına, çalışacaklarına, seyahat edeceklerine veya evleneceklerine karar veremezler.

Toplumları dahil müdahil etmek planlama ve sistematik çalışma gerektirmektedir. Bu nedenle teşvik edilen birçok Avrupa devleti şu anda engellilik planları ve stratejilerine uyum sağlamaktadır. Her ülke, kendi koşullarıyla uyumlu olarak bu tür planları geliştirmeye ihtiyaç duyacaktır. Öncelikleri belirlemeye çalışan, zaman-kısıtlamalarını tanımlayan, bütçe kaynaklarını ve uygulama sorumluluğunu tahsis edenler genelde pozitif sonuçlar ile ödüllendirilmektedirler.

Bu tür planlar engelli çocukların durumuna da yönelmelidir. Bu çocukların birçoğu hala ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donanım mevcut olmadığı için sıradan okullara gidememektedirler. Aynı durum kreşlerde de yaşanmaktadır; bazen aileler, çocuklarını kurumsal bakıma bırakmak veya çocuklarına bakmak için işlerini bırakmak arasında seçime zorlanmaktadırlar.

Özellikle ebeveyn bakımı olmayan çocukların durumu ciddidir. Bir kurumda yaşam, çocukların ailelerinden ve sosyal çevrelerinden koparılmaları adeta kaçınılmaz olarak bir mahrumiyete yol açmaktadır. Özellikle de yoksulluk içinde ve tek ebeveynli yaşayan aileleri desteklemek, çocukların kendi aile ortamları içerisinde yetiştirebilmelerini sağlamak için daha fazla kaynağa ihtiyaç vardır.

Çocuk bakım merkezleri ve okullar bütün çocuklara açık olmalı ve farklı ihtiyaçları karşılayabilecek şekilde donatılmalıdır. Toplumdaki sosyal hizmetler ve sağlık uzmanları ulaşılabilir olup ve engelleri farklı olan insanlara hizmet etmek için yetkili olmalıdırlar. Bu tür reformlar zorlayıcı, sorumluluk ve kaynakların yeniden dağılımını gerektiren reformlardır.

Eğitim hakkı, bütün çocuklar için eşit derecede önemli bir haktır. Her çocuğun öğrenme yeteneğinin tartışmasız olmasına rağmen, Avrupa’da hala okul çağında olup ‘eğitilemez’ olduğu düşünülen ve herhangi bir eğitim şeklinin inkâr edildiği çocuklar bulunmaktadır.

Bu tür uygulamalar, sadece çocukların daha sonra kendilerini bir yetişkin olarak destekleyecek tercihlerini değil, aynı zamanda da toplum içinde bağımsız ve katılımcı olma olasılıklarını da kısıtlar. Açık olan ilke şudur ki engelli insanların kaliteli eğitim alma hakları vardır ve hiç kimse engelleri yüzünden sıradan okullardan dışlanmamalıdır.

Bu tür eylem planlarında unutulmaması gereken diğer bir grup da engelli yaşlılardır. Yaşlanmanın bir sonucu olarak çoğumuzda görmede, duymada ve harekette yavaşlamalar ilerleyecektir.

Yenilikçi yaklaşımlar bu tür zorluklar karşısında geniş bir hizmet alanıyla buluşmayı gerekmektedir. Yaşlı engellilerin kendi toplumlarının içerisinde mümkün olan en büyük çapta kalmasını amaçlayan eş-güdümlü faaliyetler bir zorunluluktur. Bu, bireysel ihtiyaçların değerlendirilmesinin ve gelecek planlamasının yanı sıra gerekli olan hizmetlerin mevcut olmasını da gerektirir.

Eylem planlarında ele alınması gereken başka bir taraf da zihin engelli kişilerin durumudur. Pek çok Avrupa ülkesinde psikiyatri kurumlarındaki durum içler acısıdır. Koşulları kapatılmaları gerekecek kadar insanlık dışı ve onur kırıcı olan kurumlar gördüm.
Ne yazık ki ilaçla tedavi, çoğunlukla tek kullanılan tedavi yöntemi olmaktadır. Farklı terapi şekilleri, rehabilitasyon ve diğer aktiviteler gibi seçenekleri uygulamaya acil olarak ihtiyaç vardır. Açık olmayan kabuller ve tahliye koşulları, gerçekte keyfi gözaltılarla sonuçlanan bir başka problemi oluşturmaktadır.

Bununla birlikte, kendi tedavi planlarına aktif katılımı kolaylaştırarak ve haklarının ihlal edildiğini düşünenler için şikâyet prosedürleri sağlayarak zihinsel engelli hastaları yetkilendirmeye yönelik olumlu örnekler ve eğilimler de mevcuttur.

İnsan(lar)ın özgürlüğünün kısıtlandığı kapalı kurumların olduğu yerlerde etkili şikayet prosedürleri kadar bağımsız izleme ziyaretleri de son derece önemlidir. BM İşkenceye Karşı Seçmeli Ek Protokolü, devletlerin zihinsel sağlık ve sosyal bakım kurumları da dahil olmak üzere tüm alıkonma yerlerini izleyecek ulusal denetim sistemlerini kurmasını gerektirmektedir.

Son olarak, engelliler nefret suçlarının ve nefret uyandıran olayların kurbanı da olabilirler. Şiddet, taciz, negatif klişelerin, engelli insanların güvenlik, mutluluk ve topluma sosyal ve ekonomik olarak katılma istemleri üzerinde önemli ölçüde olumsuz etkisi vardır. İngiltere’de Mencap tarafından yürütülen araştırma, öğrenme yetersizliği olan insanların %90′ ının kaba davranışlara ve tacize maruz kaldıklarını göstermiştir. Farkındalık arttırma önlemlerinin yanı sıra, engellilere karşı nefret suçlarının üstesinden gelebilmek için ileriye yönelik politikalar ve zamanında yapılan kovuşturmalar gerekmektedir.

Engelli insanların dahil edilmesine mani olan tüm sosyal, yasal ve fiziksel engellerin kaldırılması zaman alacaktır ve kaynak gerektirecektir. Fakat bu yapılmak zorundadır. 80 milyon insanı topluma katılmaktan ve diğer herkes gibi seçmen, politikacı, işçi, tüketici, ebeveyn ve vergisini ödeyen olarak toplumlarımıza katkı sağlamasını tamamen önleyen engelleri devam ettiremeyiz.

Hükümetler, engelli insanların insan haklarını tamamen uygulamak için harekete geçmelidir:

  • BM Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’yi ve Seçmeli Protokol’ü onaylanmalı ve uygulamaya başlanmalıdır. Standartları gerçeğe dönüştürmek için Avrupa Eylem Planı bir araç olarak kullanılmalıdır.
  • Engellilerin toplumda yer almasını engelleyen fiziksel, yasal, sosyal ve diğer engelleri ortadan kaldırmak için eylem planları geliştirilmelidir. Engellileri etkileyen kanunların ve politikaların planlanmasında ve izlenmesinde engellileri ve onların organizasyonlarını da dahil edilmelidir ve onlara danışılmalıdır.
  • Toplumun bütün ilgili alanlarını kapsayan, ayrımcılık yapmayan mevzuatları kabul edilmelidir.
  • Engelli insanların haklarını tamamen kullandıklarını denetleyen bağımsız Ombudsman veya diğer eşit organlar oluşturulmalıdır.
  • Engelli insanların toplum içinde yaşayabilmesini sağlamak için programlar geliştirilmelidir. Sosyal bakım kurumlarına yeni kabullerin alınmasını durdurmak ve bunun yerine toplumda yeterli sağlık bakımının, rehabilitasyonunun ve sosyal hizmetlerin sağlanması için gerekli kaynakları tahsis edilmelidir.
  • Hem kanunun hem de pratiğin uluslararası insan hakları standartları ile uyum içinde olmasını sağlamak amacıyla istem dışı hastane tedavileri için kanunları ve prosedürleri yeniden gözden geçirilmelidir.
  • BM İşkenceye Karşı Sözleşmesi Seçmeli Protokol’e uygun olarak sosyal bakım evlerine ve psikiyatri hastanelerine düzenli, önceden bildirilmeyen ve etkili ziyaretler yapmak için donatılmış bağımsız mekanizmalar kurulmalıdır.
  • İleriye dönük politikalar ve acil takibatlar aracılığıyla engelli insanlara karşı işlenen nefret suçlarının üstesinden gelinmelidir.

http://www.coe.int/t/commissioner/Viewpoints/default_en.asp