Avrupa Konseyi’nin ilkelerine paralel olarak, AİHM tarafından birçok kez belirttiği gibi, çoğulculuk olmaksızın demokrasi olamaz. Bu nedenle 10. Madde kapsamında belirtilen haliyle ifade özgürlüğü 2. paragrafa tabi olarak, sadece lehte kabul edilenler veya zararsız ya da kayıtsız olanlar için değil, aynı zamanda kırıcı, şok ve rahatsız edici “bilgi” ve “fikirler” için de geçerlidir… Faaliyetleri kendi başlarına ifade özgürlüğünün toplu halde kullanılması niteliği taşıdığından siyasi partilerin Sözleşmenin 10. (ifade) ve 11. (örgütlenme) maddeleri anlamında bir koruma aramaya hakkı vardır. [AİHM Kararları/Strasbourg: Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) v. Türkiye, 30 Ocak 1998 (para.43); Sosyalist Parti ve diğerleri v. Türkiye, 25 Mayıs 1998 (para 41); Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP) v. Türkiye, 8 Aralık 1999 (para.37)].
Durum onu gösteriyor ki, Anayasa Mahkemesi AİHM kararlarını göz önünde bulundururken, adını andığımız emsal niteliğindeki kararları gözden kaçırmıştır. Daha önceki kapatma kararlarını da göz önüne aldığımızda bu sorun tek başına bir “Kürt” sorunu değil, Türkiye’nin genel bir insan hakları ve demokrasi sorunudur. Bu vesileyle;
- 12 Eylül artığı bir Anayasayla daha fazla bir yerlere gidemeyeceğimizi;
- Siyasi partilerle ilgili hususları da içerecek şekilde uluslararası düzeyde kabul görmüş ve saygın bir yere konmuş olan insan haklarını, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü gözeten yeni bir anayasa ve yasal düzenlemelerin ivedilikle hayata geçirilmesi gerektiğini;
- Topyekûn bir adalet reformuna ihtiyaç duyduğumuzu;
- Yasal reformların sosyal çalışmalarla desteklemesi gerektiğini;
- Demokratik bir açılım sürecinin, diğer tüm şeylerin yanı sıra sivil toplumun da demokratik bir şekilde sürece katılımını gerektirdiğini belirtmek isteriz.
Saygılarımızla
İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ DERNEĞİ
Son Güncelleme: Pazar, 13 Aralık 2009 02:34