1990 yılında yapılan eski Yugoslavya dönemi nüfus sayımına göre nüfusunun yüzde 75.2’si Boşnaklardan, % 22.7’si ise Sırplardan oluşan Srebrenitsa 1992 yılında başlayan savaş ve 1995’te yaşanan soykırım ile birlikte sadece nüfusunu değil, birlikte yaşayabilme iradesini de kaybetmiş bir kent olarak her 11 Temmuz’da insanlık vicdanının yeniden uyanmasına yardımcı olmaktadır.
Srebrenitsa Belediye Başkanı Abdurrahman Malkiç, aradan geçen 12 yıla rağmen Boşnakların kente dönmek için cesaretlerinin bulunmadığını ve 2000 yılından bu yana sadece 3.000 civarında Boşnak’ın kente geri döndüğünü belirtmektedir. Dolayısıyla kentte yaşayanların çoğunluğu bugün artık Sırplardan oluşmaktadır.
SREBRENİTSA’DA NE OLDU?
Nisan 1992’de Büyük Sırbistan’ı kurmak amacıyla harekete geçen Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Milosevic, Yugoslavya ordusunun tüm askeri gücünü de kullanarak, Sarajevo, Tuzla, Zvornik, Gorajde ve Bihaç kentlerine saldırı başlattı. Milosevic’in etnik temizlik politikalarının en önemli iki aktörü olan Bosna Sırp Devlet Başkanı ve aynı zamanda eski bir psikiyatri doktoru olan Radovan Karadzic ve General Ratko Mladic komutasındaki Sırp Güçleri, uluslararası toplumun tüm tepkisine rağmen onbinlerce sivilin katledilmelerinde önemli bir rol oynadı.
Savaşın ilk yıllarında Srebrenitsa halkı, Sırp Güçlerine karşı büyük bir direniş gösterdi. Srebrenitsa bu yıllar süresince aynı Gorajde, Sarajevo ve Jepa gibi Sırp kuşatması altında bulunuyordu. Savaş şiddetini artırdıkça Bijeljina, Brutunaç ve Zvornik gibi komşu bölgelerden kaçan binlerce Müslüman yaklaşık 10.000 nüfuslu Srebrenitsa’ya sığınmak zorunda kaldı ve kentin nüfusu bir anda 60.000’e kadar yükseldi. İklim koşulları ve Sırp kuşatması nedeniyle kentte çok ciddi açlık ve sefalet yaşandı. Bugün hala sayıları belirlenemeyen önemli sayıda sivilin Srebrenitsa soykırımından kurtulsalar dahi açlık nedeniyle öldükleri ifade edilmektedir.
Birleşmiş Milletler tarafından Sırbistan’a uygulanan silah ambargosu zaten eski Yugoslavya ordusunun ağır silahlarına sahip Sırp Milislerini değil, hafif silahlarla Sırplara direnmeye çalışan Boşnak Güçlerini vurdu ve kendilerini koruyabilecek askeri güçten de yoksun bıraktı.
1993 yılına gelindiğinde Srebrenitsa etrafındaki Sırp kuşatmasının iyice daraldığı görülünce 16 Nisan 1993 tarihinde olağanüstü toplanan BM Güvenlik Konseyi, Sarajevo, Tuzla, Jepa, Gorazjde ve Bihaç ile birlikte Srebrenitsa’yı da güvenli bölge ilan etti. Bir süre sonra kentteki nüfusun güvenliğini sağlamak üzere BM Koruma Gücü adı altında Hollanda askerlerinden oluşan askeri birlik kente gelerek görev yapmaya başladı.
Srebrenitsa BM tarafından Güvenli Bölge ilan edildikten iki yıl sonra 8-13 Temmuz 1995’te II. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük toplu katliama tanıklık etti.
GELİYORUM DİYEN SOYKIRIM
Görgü tanıkları 6 Temmuz 1995 günü Sırp saldırılarından kaçan binlerce sivilin”güvenli bölge” Srebrenitsa’ya sığınmaya başladığını anlatmaktadır. Böyleolunca da zaten Sırp ablukası altındaki kente yönelik saldırılar daha da hız kazandı. Tank ve top ateşi altındaki kent aylarca yiyecek, ve yakıt yardımı alamadı. Sırpların bu süre içinde bölgeye paramiliter güçler de dahil olmaküzere 12.000 asker, 30 tank ve Sam füzeleri sevk ettiği tahmin edilmektedir.
Kentte 600 civarında Hollandalı Koruma Gücü askeri bulunuyordu. Durumun kötüleşmekte olduğunu fark eden Müslüman Direnişçiler Koruma Gücüne teslim ettikleri silahların kendilerine geri verilmesini istediler; ancak istekleri yerine getirilmedi. Sırp saldırıları yoğunlaşınca ve Koruma Gücü de hedef haline gelince Hollandalı komutan BM’den yardım talep etti.
Tarihler 9 Temmuz’u gösterdiğinde Sırpların 30 Hollanda askerini rehin almasıyla birlikte kentteki gerilimin yükselmeye başladığı ve binlerce sığınmacının Potaçari’deki Hollanda üssüne yığılmaya devam ettikleri görülüyordu. Bir sonraki gün Sırpların BM koruma gücü mevzilerini bombalamaya başlaması üzerine Hollandalı birliklerin komutanı Albay Ton Karremans BM’den hava desteği istedi. BM Koruma Gücü Komutanı General Bernard Janvier başlangıçta bu isteği reddetse de ardından kabul etmek zorunda kaldı. Fakat Sırplar askeri bir taktik kullanarak NATO uçakları şehre ulaşmadan saldırılarını geçici olarak durdurdu ve böylece Sırplara yönelik BM hava akını ertelenmiş oldu.
Aynı gün akşam sivillerin kent merkezinde panik içerisinde sokaklarda koşuşturmaya devam ettikleri ve Hollanda mevzileri etrafında büyük kalabalıklar halinde toplanmaya başladıkları bilgileri veriliyordu. Hollandalı Komutan Sırpların sabah 06.00’ya kadar kent çevresinden çekilmemeleri halinde NATO bombardımanının başlayacağını açıklayıp sözümona Ratko Mladic komutasındaki Sırplara gözdağı vermek istedi.
Ve 11 Temmuz gününe gelindiğinde Sırp güçleri beklenen saatte geri çekilmediği gibi Albay Karremans’ın hava saldırısı yapılması isteğini içeren dilekçesi ancak 11.00’da General Janvier’e ulaştı. 06.00’dan beri havada olan NATO uçakları yakıt ikmali için İtalya’ya geri dönmek zorunda kaldı ve bu oyalanma kente Sırpların girmeye başlamasının da önünü açmış oldu.
Hava saldırısı konusundaki belirsizlik saat 14.30’da iki Hollanda F-16 uçağının Srebrenitsa’yı kuşatan Sırp mevzilerine saldırı düzenlemesiyle sona erse de Sırplar bu saldırılara ellerindeki Hollandalı rehineleri öldürecekleri ve kenti bombalamaya başlayacakları tehdidiyle karşılık verince saldırılar durduruldu. İki saat sonra kameralar eşliğinde kente giren Sırp General Ratko Mladic, Hollanda Birliğinin Komutanı Albay Karremans’a, silahların teslim edilmemesi halinde herkesi öldürüleceklerini bildirdi.
Kadınlar ve çocuklar Müslüman bölgesine götürülmek üzere toplanırken Sırplar, 12 ile 77 yaş arası bütün erkekleri “savaş suçlusu olanları sorguya çekmek” bahanesiyle ayırmaya başladı. Ayrılan binlerce erkek Sırplar tarafından kamyonlara ve depolara doldurulmaya başlandı ve adresi bilinmeyen bir yolculuğa çıkarıldılar.
Kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan 15.000 civarında Boşnak, Susnjari’den Tuzla’ya ulaşabilmek için ormanlık bölgeye yürümeye başladılar. Gece boyu bu grup Sırplar tarafından bombardımana tutuldu. Çoğu bu ölüm yürüyüşünde ya saldırılar ya da açlık ve susuzluk yüzünden yaşamını yitirdi. Yola çıkanlardan çok azı bu yolculuk sonunda Tuzla’ya ulaşmayı başarmıştı.
General Mladiç ve beraberindekiler Brutanaç’ta Hollanda yetkilileri ile yaptıkları görüşmeler sonucu Hollanda üssü durumundaki Potoçari’ye sığınan 5000 Boşnak’ı Sırplara teslim etti. Buna karşılık olarak Sırplar Nova Kasaba üssünde tutulan 14 Hollandalı askeri serbest bıraktı. BM ile Sırplar arasındaki müzakereler sonucu Hollandalıların geride silahlarını, yiyeceklerini ve sağlık gereçlerini bırakarak Srebrenitsa’yı terk etmelerine izin verildi.
Srebrenitsa’da neler olduğuna dair ilk bilgilere ölüm yürüyüşünden sonra Tuzla’ya ulaşmayı başaran görgü tanıklarının inanılması güç anlatımlarıyla ulaşıldı. Srebrenitsa korkunç bir soykırım yaşamıştı.
BM’NİN “GÜVENLİBÖLGELERİ”
Srebrenitsa Soykırımı BM’nin “güvenli bölge” stratejisinin iflas ettiğini göstermiş ve BM’nin bu tür krizlere müdahale yöntemleri tamamen tartışılır hale gelmiştir. Bosnalı sivillerin güvenliğini garanti altına alacak oranda yeterli hiçbir şey yapılmamış dolayısıyla güvenli bölge olarak adlandırılan bölgeler aslında en güvensiz bölgeler olarak öne çıkmıştır.
Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetegoviç savaş boyunca birçok kez güvenli bölgelerin durumu hakkında BM yetkililerini uyarmış ve sorumluluklarını yerine getirmeye davet etmiştir. Ancak BM yetkilileri her defasında gerekeni yaptıkları ve Sırpların güvenli bölgelere giremeyecekleri yönündeki cevaplarını tekrarladılar.
Baştan sona olanlar ise verilen garantilerin arkasının hiçbir şekilde doldurulmadığını ve büyük bir ihmalin olduğunu Srebrenitsa örneği çok iyi göstermiştir. Sırpların Srebrenitsa sokaklarında insanları toplayıp erkekleri toplu katliam merkezlerine götürdüğü, kadınlarına tecavüz edip çocuklar ve yaşlılarla birlikte şehir dışına sürdüğü sırada BM sorumlusu Akashi, ellerinde yeterli bilgi olmadığını iddia edebilmiş, birkaç gün sonra yaklaşık 4.000 sivilin kayıp olduğu kendisine iletildiğinde ise “verilerimizdeki büyük boşluklar” yanıtını vermiştir. Sırpların amaçları sorumlu makamlara rapor edildiği halde zamanında müdahale edilmemiş,Sırpların “etnik temizlik” çalışmalarını istedikleri şekilde gerçekleştirmelerine göz yumulmuştur.
Uluslararası toplumun olan biten karşısındaki tepkisizliğini Srebrenitsa çevresindeki ilk toplum mezarları ortaya çıkararak Pulitzer Ödülü kazanan Amerikalı gazeteci David Rohde şu sözleriyle eleştirmektedir: “Uluslararası toplum, taraflı birşekilde binlerce insanı silahsızlandırmış ve sonra da onları en azılı düşmanlarına teslim etmiştir. Srebrenitsa, uluslararası toplumun felaketin uzağında durduğu bir durum değildir. Aksine uluslararası toplumun eylemleri katilleri cesaretlendirmiş, onlara yardım etmiş ve işlerini kolaylaştırmıştır. Srebrenitsa’nın düşmesi gerçekte olması gereken bir durum değildi. Binlerce iskeletin Doğu Bosna’da oraya buraya saçılmasına hiç gerek yoktu. Binlerce Müslüman Bosnalı çocuğun Sırplar tarafından boğazlanmış babalarının, dedelerinin, amcalarının ve kardeşlerinin hikayesi ile büyümesine hiç gerek yoktu.” (Rohde, Son Oyun, s. 351, 353.).
KAYIPLAR
Bosna-Hersek Kayıplarını Araştırma Komisyonu Başkanı Amor Masovic savaş sırasında 27 bin 734 kişi kaybolduğunu bildirmektedir. Bunların yüzde 92’si Boşnak, yüzde 6’sı Bosnalı Sırpı ve yüzde 1,7’si Bosna Hırvatlardan oluşmaktadır. Masovic, Sırp bölgelerinde 366 toplu mezar tespit ettiklerini daha önceki yıllarda açıklamıştı. Masovic’in, bir cesede ait parçaların bazen 30 kilometre çapında üç farklı mezarda çıkabildiğini, iş makineleriyle parçalanmış kemikler bulduklarını vurgulaması ise işlenen insanlık suçunun boyutlarını gösteriyor.
Srebrenitsa’da yeni açılan toplum mezarlardan DNA örnekleri ile kimlikleri belirlenen cesetlerin yanısıra DNA örneği alacak hiçbir yakını hayatta bulunmayan yaklaşık 3.000 insan iskeleti bulunduğu belirtiliyor. Elde edilen veriler, 9.000 dolayında yetişkin erkeğin Srebrenitsa’da öldürüldükleri yönündedir. Diğer kayıplarla birlikte bu sayının 12.000’i geçeceği tahmin edilmektedir.
MÜLTECİLER
Savaşın üzerinden neredeyse 12 yıl geçmesine rağmen binlerce Srebrenitsalı evlerine dönememektedir. 2005 yılı rakamlarına göre şehir merkezine şu ana kadar 600 Boşnak dönebilmiş, köylere ise 1300 civarında kişinin dönüş yaptığı kayıt altına alınmıştır. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği yerinden edilen 2 milyon Bosnalının ancak yarısının ülkelerine döndüklerini, önemli bir bölümün güvenlik korkusu nedeniyle dönmek istemediklerini açıklamaktadır. Srebrenitsa Belediye Meclisi’nin yakın tarihte aldığı ve kentin Sırp yönetiminden ayrılarak özel bir statüyle yönetilmesi isteğini içeren, aksi halde Boşnakların kenti terk edeceklerini vurgulayan kararı, iki toplum arasındaki güvensizliğin giderek derinleştiğini göstermektedir.
12 YILDIR GERÇEKLEŞMEYEN ADALET
26 Şubat 2007 tarihinde Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) kararı ile Bosna-Hersek’in Sırbistan ve Karadağ’a karşı açtığı soykırım davasında Srebrenitsa’da yaşanan katliam”soykırım” olarak nitelense de Sırbistan’ın devlet olarak soykırımdan sorumlu tutulamayacağı ancak kusurlu sayılması gerektiğine karar verilmesi hukuk çevrelerinde tepki ile karşılanmış ve eleştirilmiştir.
Karara göre, Sırbistan’ın savaş döneminde Bosnalı Sırplara silah, maaş ve her türlü desteği sağlamış olması, Sırbistan’ın Bosnalı Sırpların soykırım işleyeceklerini bildiği ve bu yardımın o yüzden yapıldığı anlamına gelmez ve bu gerekçeyle Sırbistan devlet olarak suçlu gösterilemez.
Eski Yugoslavya Ceza Mahkemesi (YUCM) Savcıları, Srebrenitsa’da işlenen savaş ve insanlık suçlarının en önemli failleri olarak nitelenen Radovan Karadzic ve Ratko Mladic’in bugüne kadar yakalanamamasından NATO Güçlerini sorumlu tutmakta ve yetkilileri yakalama konusundaki “isteksizlikleri” nedeniyle eleştirmektedir. Sırbistan hükümetlerinin, hükümetin kontrolü dışındaki Sırp askerleri tarafından korunduğu iddia edilen Karadzic ve Mladic’i yakalamayı başaramamış olması anlaşılır bir durum değildir. Her iki savaş suçlusunun, Sırbistan’daki en önemli siyasi oluşumlardan biri haline gelen Sırp Milliyetçi Radikal Parti tarafından “ulusal kahraman” ilan edilmeleri, sanıkları yakalama çabalarını güçleştirmektedir.
2001 ve 2002 yıllarında, RadovanKaradzic ve Rtko Mladic’in Sırbistan’da defalarca göründüğüne dair önemli görgütanıkları bulunmasına rağmen NATO askerleri birkaç cılız operasyon dışında hiçbir şey yapmadı. Daha ürkütücü iddialardan biri de 21 Ekim 2002 yılına ilişkindir. Bu tarihte General Mladic Belgrad bölgesinde bulunan Topcider’deki bir restoranda akşam yemeği yerken, YUCM Savcısı yan binada yabancı diplomatlarla görüşmekteydi (Bknz Human Rights Watch).
Karadağ’da yayınlanan Monitor isimli dergiye göre sağlık sorunları bulunan Mladic, Belgrad’daki askeri hastaneye sık sık uğramaktadır. Sırbistan’ın etkili yayın organlarından biri olan B92, 29 Aralık 2004 tarihli sayısında Mladic’in bir ay öncesine kadar ordudan emekli maaşı almaya devam ettiğini yazmıştır.
Srebrenitsa 12 yıldan bu yanaadaletin gerçekleşeceği umuduyla beklemektedir. Bu bekleyiş, sadece kurbanların yakınları için değil; aynı zamanda insanlık vicdanının da adaletin tecelli ettiğini görmesi ve “iç huzura” kavuşması için önemlidir ve bunun gerçekleştiğini görünceye kadar devam edecektir.
Selvet Çetin
İnsan Hakları Gündemi Derneği
Balkanlar Koordinatörü
selvetcetin@rightsagenda.org