Basın Açıklaması Tarihi: 22/04/2005
İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ DERNEĞİ
İnsan Hakları Gündemi Derneği’nin İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi yöneticilerine yönelik yapılan tehditlere ilişkin açıklamasıdır!
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesinden, 20.04.2005 ve 21.04.2004 tarihlerinde yapılan açıklamalarda belirtildiği üzere, İnsan Hakları Derneği Marmara Bölge Temsilcisi Doğan Genç’in evine, İstanbul Şube Başkanı Eren Keskin ve Yönetim Kurulu üyesi Şaban Dayanan’a da dernek adresine ve son olarak da İnsan Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı Kiraz Biçici’nin ev adresine Türk İntikam Tugayı amblemli tehdit mektupları gönderilmiştir. Hepimiz biliyoruz ki, İnsan Hakları Derneği’ne daha önce de benzer tehditler yapılmış ve bu tür tehditler İnsan Hakları Derneğinin üyelerine ve yöneticilerine yapılan vahşi saldırılarla sonuçlanmıştır. Her şeyden önce, İnsan Hakları Gündemi Derneği olarak, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesine yapılan bu tehdidi kınıyoruz. Bu türden tehdit ve saldırıları sadece İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesine değil, hepimize yani insan hakları hareketinin tümüne yapılmış sayıyoruz.
Madde 10 – Hiç kimse edimde bulunarak veya gerektiği durumlarda müdahaleden kaçınarak insan haklarının ve temel özgürlüklerin ihlaline katılamaz; kimse bu hak ve özgürlüklerin ihlalini reddettiği için cezalandırılamaz ve tedirgin edilemez.
“Evrensel Olarak Tanınan İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması ve Geliştirilmesinde Toplumsal Kuruluşların (Organların), Grupların ve Bireylerin Hakları ve Sorumluluklarına Dair Bildirge”
İnsan Hakları Derneği, üyelerinin dirayetli duruşuna paralel olarak, kendilerine yapılan tüm saldırı ve baskılara rağmen, Türkiye’nin en zor dönemlerinde insan hakları mücadelesinin bayrağını omuzlayarak günümüze taşımışlardır. Ne yazık ki tüm bu süreç, İnsan Hakları Savunucularına dair Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Özel Temsilcisi Hina Jilani’nin, 18 Ocak 2005 tarihli ve Türkiye’deki İnsan hakları Savunucularına ilişkin son raporunda da belirttiği gibi, insan hakları savunucularına ve organizasyonlarına yönelik bir damgalanmayla sonuçlanmıştır. Özellikle, kimi devlet yetkililerinin ve bazı medya organlarının kamuya dönük açıklamalarında, insan hakları savunucuları “devlet düşmanı” gibi gösterilmektedir*. Bu tür tutum ve davranışlarla insan hakları savunucuları önce hedef, sonra da saldırıya açık hale getirilmektedir. Geçmişte, söz konusu çevreler ektiklerini şeyi biçmek için fazla beklemek zorunda kalmamışlardır. Bunun için Akın Birdal’ın uğradığı suikasti hatırlamak yeterli olacaktır.
Yine Hina Jilani’nin Türkiye Raporunda da belirtildiği gibi , Türkiye özellikle de son yıllarda insan haklarına ve temel özgürlüklere saygılı, demokratik bir hukuk devleti olma yolunda önemli adımlar atmış bulunmaktadır. Ancak, ne yazık ki atılan tüm olumlu adımlara rağmen insan hakları ihlalleri halen devam etmektedir**. Hali hazırda insan hakları ihlallerinin açık bir şekilde yaşanıyor olması, büyük ölçüde Türkiye’deki hükümetlerin gerek uluslararası gerekse ulusal düzeyde verdikleri tüm sözlere rağmen, söz konusu ihlallere göz yummasından kaynaklanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, insan hakları savunucularını damgalayan pratikleri durdurmalıdır. Benzer şekilde, insan hakları savunucularının ve organizasyonlarının açık veya gizli bir şekilde izlenmesi ve haklarında bilgi toplanması sona erdirilmelidir. Kamusal açıklamalarda insan hakları örgütlerinin meşruiyetine ilişkin sorgulamalardan vazgeçilmelidir. İnsan hakları savunucularına yönelik tehdit ve saldırılar etkili bir şekilde kovuşturulmalı ve bu tehdit ve saldırıların önüne geçilmelidir. Unutulmamalıdır ki, insan hakları savunucuları işlerinin doğası gereği, çoğu zaman ihlali gerçekleştiren devlet politikalarıyla ters düşebilirler. Bu noktada kendisine çeki düzen vermesi gereken insan hakları savunucuları değil, devletin kendisidir.
Bizler biliyoruz ki, kimi ihlaller bir takım para-militer güçler, hükümet dışı aktörler ya da silahlı politik gruplar tarafından gerçekleştirilmektedir. Ancak, devlet ihlali kendisi gerçekleştirmese bile, ihlali gerçekleştiren söz konusu grupların veya ihlalleri yaratan koşulların engellenmesinden bizzat sorumludur. Devlet, söz konusu sorumluluğunu her halükarda insan hak ve özgürlüklerine saygılı bir şekilde yerine getirmelidir. Devlet, bir takım “toplumsal hassasiyet”leri bahane göstererek insan hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesine göz yumamaz.
Şu temel noktayı bir kere daha vurgulamakta fayda görüyoruz; bu türden tehdit ve saldırılar sadece İnsan Hakları Derneği yöneticilerine değil hepimize yönelik gerçekleştirilmiştir. Bu yüzden bu tehdit ve saldırıların püskürtülmesi de hepimizin görevidir. Sözlerimizi tamamlarken, sizleri insan hakları savunuculuğunun temel ilkelerinden biri olan dayanışma içinde olmaya çağırıyor ve Naziler tarafından öldürülen Pastor Niemoeller’e atfedilen şiirle baş başa bırakıyoruz:
Önce Yahudiler için geldiler
ve ben konuşmadım
çünkü bir Yahudi değildim.Sonra komünistler için geldiler
ve ben konuşmadım
çünkü ben bir komünist değildim.Sonra sendika üyeleri için geldiler
ve ben konuşmadım
çünkü ben sendika üyesi değildim.Sonra benim için geldiler
ve benim için konuşacak
kimse kalmamıştı.
* COMMISSION ON HUMAN RIGHTS, Sixty-first session, Agenda item 17 (b) of the provisional Agenda, PROMOTION AND PROTECTION OF HUMAN RIGHTS HUMAN RIGHTS DEFENDERS, Report submitted by the Special Representative of the Secretary-General, on human rights defenders, Hina Jilani; Addendum, MISSION TO TURKEY, E/CN.4/2005/101/Add.3, 18 January 2005; para: 115-116 http://www.ohchr.org/english/issues/defenders/visits.htm web sitesinde mevcuttur.
** a.e.g. para 107-123