Kurtlar Vadisi’nin hatırlattıkları

ORHAN KEMAL CENGİZ 
Kurtların vadiye inişi yasaklarla önlenemez. Şahsen yasaklarla hiçbir yere varılamayacağını düşünüyorum. Zaten gazetelerin yaptığı anketlere bakacak olursak, Türkiye halkının ezici bir çoğunluğunun kurtların vadiye inmesinden yana olduğu görülüyor. Yasağın devam etmesi halinde, bu yasağı geçersiz kılacak her türlü yolun da deneneceği anlaşılıyor: internette yayınlamak, sinemalarda göstermek gibi.. RTÜK kararı büyük olasılıkla diziye olan ilgiyi daha da arttıracaktır.

Buluğ çağındaki çocukların anne babalarının diziye ilişkin kaygıları oldukça anlaşılabilir bir şey. Liselerde artan şiddet olayları ile Kurtlar Vadisi gibi diziler ve bu dizilerin “ürettiği rol modelleri” arasında bir paralellik olduğu açık. Ancak olayın “gençlere zararlı” boyutunu bir kenara bırakıp biraz daha derinlemesine baktığımızda daha çetrefil bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Bir tür yumurta tavuk paradoksu bu: Türkiye’de şiddet, hoşgörüsüzlük, Kurtlar Vadisi gibi diziler nedeniyle mi artmaktadır, yoksa butür diziler alttan alta uzun bir süredir kabaran hoşgörüsüzlük dalgasının üzerine yelken açmak, kısacası zaten orada uzun bir süredir duran bir talebe karşılık, “serbest piyasa” mantığı içinde bir arz olarak mı meydan açıkmaktadır? Ben ikincisinin daha belirleyici olduğunu düşünüyorum.

TEPKİLER İÇİN RTÜK DOĞRU ADRES DEĞİL

Aslında olması gereken, protestoların RTÜK’e değil de, filmin yapımcılarına yönelmesi. Filmi üretenlerin, sürekli sırtlarını sıvazlayan bir kitlenin yanısıra, Türkiye’de şiddeti, hoşgörüsüzlüğü körükleyen böyle “yapımlardan” rahatsızlık duyan ciddi bir çoğunluk olduğunu görebilmeleri için tepki verilmeli. Fakat Türkiye’de böylesi “sağduyulu” bir “çoğunluk” olduğunu konusunda şüpheliyim. Kültürümüz şiddeti dışlayan bir kültür değil. Şüphesiz ki, bizim kültürümüzde de hümanizma kırıntıları var. Ama kendisiyle hesaplaşmayı hiçbir şekilde kabuletmeyen ve bu nedenle de, asla gerçek bir kimlik inşa edemeyen bir toplum nasıl olacak da şiddetten arınmış bir kültür yaratacak? Dolayısıyla da şiddete karşı çıkılması, aslında çoğu zaman “haksız şiddete” veya “ötekitarafından” uygulanan şiddete karşı çıkmak anlamına geliyor. Türkiye’de şiddetten vareste ne bir siyasi akım ne de toplumsal bir kesim var. Hain diye öldürdüğü arkadaşının etrafında devrimci halay çeken de, gencecik insanları komünist diye boğarak öldüren de, cezaevinde isyan bastırıyorum diye girip dipçiklerle insanların kafalarını kıranlar da, özgürlük adına etrafa bomba koyanlar da hepsi bizim insanlarımız.

İliklerimize kadar işlemiş bir şiddet, ırkçı motiflerle birleşince ürkütücü bir tablo ortaya çıkıyor. Türkiye hiçbir zaman olmadığı kadar milliyetçi ve ırkçı bir duruma geldi. Tabiî bu makro milliyetçiliğin Kürt milliyetçiliğini beslemesi ve bu damarı kabaran Kürt milliyetçiliğinin de ırkçı bir Türk milliyetçiliğini şahlandırması oldukça kaygı verici bir durumdur. Bu bağlamda, Kurtlar Vadisi gibi yapımların toplumun hislerine tercüman oldukları ve bu koca bataklığın üzerinde uçuşan sivrisineklerden başka bir şey olmadıkları unutulmamalıdır.

Dizi yapımcılarının kendilerine yönelen sosyal bir kınamayı hissetmeleri, dizinin çocukların ve yeni yetmelerin izleyemeyecekleri geç saatlere kaydırılması ve dizide ırkçı, ayrımcı ve insanları birbirine karşı kışkırtan mesajlar verilmesi durumunda bunların ceza davalarının konusu yapılması en akıllıca yaptırımlar olacaktır. Yoksa, yasaklamakla bir yere varılamayacağı çok açık. Ama asıl yapılması gereken, Türkiye toplumunun içine sürüklendiği bu kesif hoşgörüsüzlüğü, ırkçılığı ve derinlere işleyen ayrımcılığı sorgulamaktır. Kurtlar zaten vadideler ve her geçen gün de sayıları artıyor. Mazlum ve mağdur rolü yaratarak bir de kurtları kuzu postuna büründürmeyelim lütfen!

Bu yazı daha önce 19.02.2007 tarihli Yeni Şafak Gazetesinde yayınlanmıştır.
http://www.yenisafak.com.tr/yorum/?t=19.02.2007&q=1&c=12&i=30539&

Kurtlar/Vadisinin/hat%FDrlatt%FDklar%FD