31/08/2008
İzmir’in Dikili ilçesinde 3-7 Eylül tarihlerin arasında gerçekleşecek olan ‘Sınırlara Hayır 2008′ kampına Rusya, Ukrayna, Almanya, Avusturya, İspanya, Polonya, Hollanda, Yunanistan ve Türkiye’den aktivistler katılacak
Uluslararası düzeyde kabul görmüş sözleşmelerin normatif içerikleri çoğu zaman ilgili oldukları konu hakkında tarihsel bir arkaplan bilgisi vermez. Ancak ‘BM Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi’ bu konudaki en belirgin istisnayı oluşturur. 1951 Sözleşmesi’ninhemen 1. maddesinde geçen ‘1 Ocak 1951’den önce meydana gelen olaylar sonucunda’ ifadesi, aslında bizleri yakıcı bir gerçekle yüzyüze bırakır: İki farklı Dünya Savaşı arasında yaşanan korkunç yıkımlar, soykırımlar, milyonlarca ölü, sakat ve bir o kadar da yersiz yurtsuz insan. Bu felaket listesini daha da uzatmak mümkün. Fakat daha da korkunç olanı, söz konusu felaketlerin 1 Ocak1951’den önceki dönemle sınırlı kalmamış olması. Son 15 yıl çalkantıları bunun en somut göstergesi niteliğinde: Irak (1991), SSCB’nin dağılması (1991),Bosna-Hersek(1992), Raunda (1994), Kosova (1999), Doğu Timor (1999), Afganistan(2001), Irak’taki yeni kriz (2003), Sudan (2003) ve son olarak Gürcistan(2008). İsrail, işgal altındaki topraklar ve Filistin yönetimi altındaki bölgelerde süregiden krizin yarattığı yıkımları öyle sanıyorum ki hatırlatmaya bile gerek yok. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre sadece 7 Ağustos 2008’den bugüne, Güney Osetya nedeniyle Gürcistan ve Rusya arasındaki çatışmalardan dolayı 160 bin insan yerinden olmuş durumda. Küresel düzeyde 2007 rakamlarına göre 32.9 milyon insan mülteci konumunda. Bu rakam sığınmacılar ve ülke içinde yerinden edilenler ve göç hareketleriyle birlikte korkunç boyutlara ulaşıyor. Bu nedenledir ki 1951 Sözleşmesi’nin 1967 tarihli ek protokolü 1951’den önce meydana gelen olaylar konusundaki sınırlamayı kaldırmış bulunuyor. Bununla birlikte Batı’nın zengin ülkeleri kabul ettikleri yeni yasalar ve uygulamalarla yeni sınırlamalar getirmekten geri durmuyor.
Avrupa dışı yok
Türkiye’de ise yılda ortalama 100 bin insan, “transit” kişi, kaçakçılık veinsan ticareti nedeniyle gözaltına alınıyor. 1995-2006 arasında yasadışı göçmen sayısı 600 binden fazla. Sınır kapılarında yakalanarak geri çevrilen insan sayısı 120 bin civarında. Bu insanların Türkiye’ye girerken ve kaçmak isterken yaşadıkları dramları bizler ancak cesetleri kıyılarımıza vurdukça gündemimize alıyoruz. Bir şekilde Türkiye’de kalmayı başaranlar ise kalıplaşmış önyargılar nedeniyle ayrımcılık, yoksulluk ve kötü muameleyle mücadele etmek zorunda. Buna karşılık Türkiye 1951 Sözleşmesi’ne getirdiği coğrafi çekinceyi hâlâ kaldırmadı. Buna göre Türkiye Avrupa dışından gelen kişileri mülteci olarak tanımıyor. Bunun dışında elle tutulur hiçbir yasal düzenlemesi yok. AB müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye tarafından 24 Temmuz 2003’te Resmi Gazete’de yayınlanan Ulusal Eylem Programı’nda, 2005’e kadar özel bir ‘İltica Yasası’ çıkaracağını ve gerekli düzenlemeleri yapacağını taahhüt etmişti. Son olarak bu konudaki düzenlemeleri 2012 yılına ertelediğini duyurdu. Yaşanan dramlara ve tepkilere rağmen şu ana kadar bu konuda olumlu bir gelişme yaşanmadı.
Yaşanan tüm bu olumsuz gelişmelere bir tepki vermek amacıyla ilk kez 1999’da insan hakları ve mülteci hakları aktivistleri tarafından uluslararası düzeyde bir ağ oluşturuldu: “No Borders-Sınırlara Hayır!” AB’nin Ekim 1999’da Tampere Zirvesi’nde mülteciler ve sığınmacılar için oluşturduğu yasal engelleri protesto etmek amacıyla Avrupa’nın sekiz ülkesinde protestolar gerçekleştirildi. İlk Sınırlara Hayır toplantısı Aralık 1999’da Hollanda’nın Amsterdam kentinde yapıldı. Bu yılki toplantı Türkiye’de! İzmir’in Dikili ilçesinde 3-7 Eylül tarihlerin arasında gerçekleşecek olan Sınırlara Hayır 2008 kampına Rusya,Ukrayna, Almanya, Avusturya, İspanya, Polonya, Hollanda, Yunanistan ve Türkiye’den yüzlerce aktivist katılacak. Sorulan temel soru şu: “Ege denizi birturizm cenneti mi, yoksa sığınmacılar için bir can pazarı mı?”. 1994’ten bu yana Ege denizinde 435 kişi öldü, 461 kişi ise kayboldu. Tanığı olmak zorunda kaldığımız bu dramatik insanlık durumu, yaşananların çok küçük bir bölümü ve buzdağının görünen yüzü. Yurtdışında eylem odaklı olan bu kamplardan farklı olarak Türkiye’deki kampta bilgi paylaşımı, fikir alışverişi, müzik grupları, görsel sanat etkinlikler olacak. Hazırlanan belgeseller gösterilecek, yenilerinin hazırlanması için çalışmalar yapılacak. Türkiye’deki durum, yabancı düşmanlığı, yasadışı insan kaçakçılığı ve ticareti, hukuki durum, AB politikaları ve tepkiler masaya yatırılacak. Yeni eylem planları ve stratejiler tartışılacak. Karşılıklı işbirliğinin olanakları aranacak. Dikili Belediyesi’nin ev sahipliğinde Alder Tesisi’nde gerçekleşecek olan kamp, her ne şekilde olursa olsun şiddeti reddeden; göç, iltica, yerinden edilme alanlarıyla doğrudan ilgili; kurum, ideoloji veya mekanizma propagandası yapmayan tüm bireylere açık. Ayrıca, kamp sırasında İngilizce, Almanca ve Türkçe simültane çeviri yapılacak. Sınırlarda sınırsızca uygulanan insan hakları ihlallerine karşı, yurtsuz dünyalılarla dayanışmak isteyenler dahafazla bilgi için http://dikilinobordercamp.blogspot.com web sitesini ziyaret edebilirler.
HAKAN ATAMAN: İnsan Hakları Gündemi Derneği Gen. Sek.
Bu yazı daha önce Radikal 2’de 31.08.2008’de yayınlanmıştır.