23.01.2010
Örgüt bu yıl sağlık alanında çiğnenen insan haklarına da özel bir bölüm ayırıyor.
612 sayfalık rapor, aralarında Türkiye‘nin de bulunduğu 90’dan fazla ülkede, İzleme Örgütü ekiplerinin yıl boyunca yaptığı gözlemleri içeriyor.
Rusya, Sri Lanka, Kenya, Burundi ve Afganistan insan hakları gözlemcilerinin susturulmak üzere öldürüldüğü yerler arasında sayılıyor.
İran, Çin, Küba, Zimbabve ve Burma bu yıl da yaygın ihlal vakaları ile raporda yer buluyor.
İsrail’in Gazze Operasyonu ve sonrasında, bölgede faaliyet gösteren yerel ve uluslararası grupların da her zamankinden daha düşmanca bir tavırla karşılaştığına dikkat çekiliyor.
ABD’de Başkan Baracak Obama’nın ülkesinin sicilini düzeltme konusuna önem verdiğini ifade etmekle beraber, elde edilen sonuçlar henüz net bir tablo ortaya koymaya yeterli bulunmuyor.
Guantanamo’nun henüz kapanmamış olması, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yönelik baskılar da raporda yer alan başlıklardan.
Örgütün başkanı Kenneth Roth, baskıcı ülkelerde yaşanan sorunlarla mücadelenin tek yolunun insan haklarını destekleyen ülkelerin, bu yönetimlere ikili ilişkilerinde baskı uygulaması olduğunu söylüyor.
Türkiye’de ‘Kürt açılımı umut verici’
Raporun Türkiye’ye ilişkin bölümünde ise Kürt azınlığın hakları konusundaki açılım girişimi, geçmişin “asimilasyon ve baskı” siyaseti olarak nitelenen uygulamaları ardından ülkedeki en umut verici gelişme olarak adlandırılıyor.
İnsan haklarına sınırlamalara karşı reform kapsamında yeni bir anayasa hazırlanması, öncelik olarak görülüyor.
Bazı Yargıtay kararlarının uluslararası insan hakları yasaları ve AİHM içtihadına uygun olmadığı eleştirisi yapılıyor ve yargı reformu ihtiyacına atıfta bulunuluyor.
Buna örnek olarak güvenlik kullanımının ölümcül güç kullanımına ilişkin, 2004’te Mardin Kızıltepe’de öldürülen “Ahmet ve Uğur Kaymaz” davasında beraat kararları gösteriliyor ve mahkemelerin genel olarak güvenlik kuvvetlerinin işlediği suçların cezasız kalmasına göz yumduğu savunuluyor.
Örgüt açısından, Türkiye’de insan hakları açısından en ciddi sorunsa, “görüş ifade etmenin suç haline getirilmiş olması”.
Basın ve internete bu konuda getirilen kısıtlamalar, gazeteci ve yayıncıları hedef alan davalar eleştiriliyor.
Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi yolunda attığı adımlar, DTP’nin kapatılması, Hrant Dink davasında hiç bir ilerleme kaydedilmemiş olması, İzmir’deki KESK davasının örnek gösterildiği sivil toplum örgütleri ve hak savunucularına yönelik davalar, Ergenekon davası, eşcinsel örgütlerine yaklaşım da raporda değerlendirilen diğer başlıklar arasında.
Sağlık alanında çiğnenen haklar
Bu yıllki raporda sağlık sisteminde hak ihlalleri de ayrı bir başlık olarak ele alınıyor.
Siyasi tutuklulara yönelik ya da terörle mücadele adı altında zanlılara şiddet ya da fiziksel eziyet uygulanan durumlara sağlık sisteminin de dahil olabildiği pek çok vaka var.
Ancak örgüt, bu vakalardansa meseleye hastanın tedaviye ulaşma sürecinde korunması ve kollanması kapsamında; Hipokrat yemini doğrultusunda odaklanıyor.
Örneğin kadın ve kızların hamilelik ve doğum döneminde uğradıkları ihlallere dikkat çeken örgüt, bu dönemde önlenebilir olduğu halde ortaya çıkan ölümlerin ya da sakatlıkların, silahlı çatışma ortamından büyük kayıplara yol açtığını savunuyor.
Sağlık çalışanlarının hastalarını zarar görmekten, ayrımcılıktan, işkenceden ya da acımasız ve aşağılayıcı muameleden korumak yükümlülüğü olduğunu vurgulayan rapor, pek çok ülkede yasa ve uygulamaların bu sorumluluktan kaçınmak için bir kalkan gibi kullanıldığı eleştirisinde bulunuyor.
Raporda, tıbbi merkezlerde, ıslahevlerinde, yetimhanelerde, uyuşturucu tedavi ya da sosyal rehabilitasyon merkezlerinde, “bakımı esirgemenin” ya da hastaya kasten ya da ihmal yoluyla, can yakan ve eziyet veren şekilde muamele edilmesinin de ciddi bir insan hakları ihlali olduğu hatırlatılıyor.
Pek çok yerde, sağlık çalışanlarının yönetimlerin tacize açık bazı sağlık siyasetlerini uygulayarak tedavi adı altında ihlallerde işbirlikçi oluyor.
Bunlara örnek gösterilen bir kaç uygulama şöyle:
- Mısır’da eşcinsel olduğundan şüphelenilenlerin zorla muayenesi
- Libya ve Ürdün’de zorunlu bekaret kontrolü,
- Kuzey Irak’ta ebelerin kadınları sünnet etmesi ve doktorların olumsuz etkilerine rağmen uygulamayı teşvik etmesi
- Çin ve Kamboçya’da uyuşturucu bağımlılarının bireyleri tedavi gerekçesiyle yoksunluk semptomlarına yol açan uygulamalara ve zorunlu egsersize tabi tutması
- Nikaragua’da kadınların yaşamlarını kurtarabileceği halde kürtaja izin verilmemesi,
- Hindistan’da ciddi ve kronik ağrı çekenlere ilaç verilmemesi
Bu alanda tıp ya da tabip örgütlerine de görev düşüyor.
Bu tür örgütlerin yürüttüğü başarılı girişimlere Mısır’daki hastanelerde kadınlara sünnet, ya da örgütün ifadesiyle “kadın cinsel organlarının tahribi” uygulamaları aleyhinde; ya da Türkiye’de bekaret kontrolüne karşı yürütülen çabalar örnek gösteriliyor.
İnsan haklarını korumaya yönelik uluslararası düzenlemelerde, tıbbi ortamlarda devlet eliyle ya da desteğiyle işkence ya da kötü muameleye karşı önlemler alınması da raporun çağrıları arasında.
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/01/100121_hrw_report.shtml