Bitlis’in Yukarıölek Köyü yakınlarında bulunan ve kamuoyunda, “Garzan Mezarlığı” olarak bilinen bölgede yaşamını yitirmiş PKK militanlarının defnedildiği mezarlık alanındaki, 279 mezarın açılarak, cenazelerin buradan alındığı daha önce basına yansımıştı.
24 Aralık 2017 tarihinde ailelerin başvurusu üzerine, İHD Bitlis Şubesi söz konusu mezarlıkta bulunan, 279 mezarın fekk-i kabir yoluyla açıldığını ve cenazelerin çıkarıldığını, olay yerinde gözlemlemiş ve gözlem bilgileri basınla paylaşılmıştı.
2 Ocak 2018 tarihinde Bitlis Valiliği, resmi bir açıklama yapmış ve mera kapsamında olan bir bölgede mezarlık yapılamayacağına dayanarak, Bitlis Sulh Ceza Hakimliği’nin 4.12.2017 tarihli kararı ile mezar açma işleminin yapıldığını, 279 mezarın açıldığını, 11 mezarın boş olduğunun tespit edildiğini ve cenazelerin DNA testleri yapılmak üzere İstanbul Adli Tıp kurumuna sevk edildiğini duyurmuştur.
Aileler, İHD ve ÖHD’li avukatlar eşliğinde Bitlis savcısı ile yaptıkları görüşmede, cenazelerin bir kısmının, defin ruhsatı ile gömüldüğünü bildirmişlerdir.
Coğrafyamızda yaşanan çatışma süreci boyunca, birçok toplu mezarın olduğu bilinmektedir. İHD Genel Merkezinin 2011 yılında hazırladığı toplu mezarlar raporunda tespit edilebilen 253 toplu mezarda, 3.248 kişinin gömülü olduğu tespit edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, birçok uluslararası sözleşmeye imza atmış ve sözleşmeleri anayasasının 90. maddesi ile kendi iç hukukunun üzerinde kabul etmiştir.
İnsancıl hukukun, en önemli dayanakları arasında kabul edilen Cenevre Sözleşmesi, 1953 yılında Türkiye tarafından kabul edilmiştir. 4 adet sözleşemeden oluşan Cenevre Sözleşmelerinin 3. maddesi: “Silahlı çatışma halinde olan taraflardan her biri, herhangi bir sebeple çatışma dışı kalanların hayatına, vücut bütünlüğüne ve şahsına tecavüz, her nevi katil, sakatlanma, vahşice muamele, işkence ve eziyetin, rehine alınmanın, şahısların izzeti nefsine tecavüz, bilhassa hakaretamiz ve haysiyet kırıcı muamelelerin medeni milletlerce elzem olarak tanınan adli teminatı haiz nizami bir mahkeme tarafından önceden bir yargılama olmaksızın, mahkumiyet kararları ile idam kararlarının yasak olduğunu kabul ederler “ demektedir.
Yine Cenevre Sözleşmesine göre, ‘anlaşmazlık halinde taraflar ölenlerin, şerefli surette ve mümkün ise mensup bulundukları bir dinin merasimi ile gömülmesi ve mezarlarına hürmet edilmesi hususlarına dikkat edeceklerdir’ diye belirtmektedir.
Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi ise; 13 Aralık 1989 tarihinde, hukuk dışı, keyfi ve yargısız infazların, etkili şekilde önlenmesi ve soruşturulmasına dair ilkeler ortaya koymuş ve bu ilkelerin uygulanmasına dair yöntemleri içeren Minnesota Protokolünü hazırlamıştır.
170 ülke tarafından kabul edilmiş olan “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” Türkiye tarafından 4/6/2003 tarihli ve 4867 sayılı Kanunla beyanlar ve çekince ile onaylanmış; bu sözleşme kapsamında ilkelerin uygulama kılavuzu olan ve 2016 yılında güncellenen Minnesota Protokolün AİHM’in Türkiye kararlarında defalarca atıf yapılarak uygulanması, zorunlu bir kılavuz niteliği kazanmıştır.
Protokolde toplu mezarlarla ilgili olarak;
“a-) gömünün yeniden meydana çıkarılması bilimsel özen ile ele alınmalıdır.
b-)çalışmaların başlatılması ile danışman, fiziksel antropolog veya arkeolog arasında koordinasyon içinde yürütülmelidir.
c-) insan, cenaze kalıntıları, sıklıkla adli antropoloji teknikleri hakkında tecrübesi olmayan adli kolluk görevlileri, mezarlık işçileri tarafından mezardan çıkartılmaktadır. Bu yolla, çok değerli bilgiler kaybolacağı gibi, bazen asılsız bilgilerde yaratılabilir. Eğitimsiz kişiler tarafından mezar açma işlemenin yapılması yasaklanmalıdır.”, bilgileri yeralmaktadır.
Bitlis Yukarıölek köyünde Garzan Mezarlığı olarak bilinen mezarlık alanındaki cenazelerin gömülü olduğu yerden çıkarılması, Uluslararası Hukuka aykırı biçimde yapılmıştır.
Ve yine, savcılık kararı ile cenazelerin İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildiği aile ve avukatlara söylenmesine rağmen, bugüne kadar konuyla ilgili Adli Tıp Kurumu tarafından net bir bilgi paylaşılmamıştır.
Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun uygulama yönetmeliğinin 10/3-b, c maddesi uyarınca, kimliği tespit edilemeyen cenazelerin, en fazla 15 gün kurumda tutulabileceği bilinmektedir. Bu durumda, cenazelerden birer örnek alınarak gerekli muhafaza işleminin yapılması ve cenazelerin yeniden mezara gömülmüş olması gerekmektedir. Ancak, gelişmelerle ilgili aileler hiçbir bilgiye erişemedikleri gibi, yıllardır cenazelerine sahip olma ve dini görevlerini yerine getirmeyi beklemektedirler.
Hatırlatmak gerekir ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2007 tarihli, ‘Akpınar ve Altun. Türkiye’ kararında, ‘Silahlı çatışmadan sonra öldürülmüş olan kişinin cenazesine yapılan müdahalenin, ölen kişinin yakınları üzerinde meydana getirdiği manevi üzüntünün, sözleşmenin 3. maddesinde düzenlenen insanlık dışı muamele yasağı kapsamında olduğunu belirtmiş ve durumu sözleşmenin ihlali olarak değerlendirmiştir.’
Sonuç olarak, bizler aşağıda imzası bulanan hak örgütleri olarak, Bitlis Yukarıölek ve kamuoyunda bilinen ismiyle Garzan Mezarlığında açılarak çıkartılan ve Bitlis savcılığı kararı ile İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderilen cenazelerin, artık vakit geçirmeksizin, DNA işlemlerinin tamamlanarak ailelerine teslim edilmesini yetkililerden talep ediyoruz.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi
Yakınları Kaybolan Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (ANYAKAY-DER)
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD)
Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV)
78’liler Vakfı
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği
Hak İnisiyatifi Derneği
İnsan Hakları Gündemi Derneği