Açık toplumda otoriter rejimin akıl sağlığına etkileri!

02.07.2009

Sürdürülmesi mümkün olmayan bir durumla karşı karşıyayız gibi görünüyor… Bir sürrealist durum bu.

Bir yanda, ancak Stalin Rusya’sında, Hitler Almanya’sında meydana gelebilecek olaylardan söz ediyoruz; yani korkunç olaylar üzerine konuşmaktayız… Ama diğer taraftan bunları açıkça konuşabiliyoruz… En azından insanların bir kısmı konuşuyor… Elini vicdanına koyan aydınlar, yazarlar, çizerler bangır bangır bağırıyorlar… Tabii bu bağıranların karşısında, müstehzi bir gülümsemeyle sus işareti yapan bir grup da yok değil… Ama o grubun varlığına rağmen, Türkiye’nin geçmişinde olanları konuşmaya başladık… Bu, olağan koşullarda sürdürülebilir bir durum değil… Ya “toplum” konuşmayı ya da “devlet” bu acayip numaraları çevirmeyi durduracak… Ama ne toplum susacağa ne de devlet entrikalardan vazgeçeceğe benziyor… Böyle olunca da, dünyada eşi benzeri olmayan bir “açık toplumda otoriter” rejim fenomeniyle karşılaşıyoruz…

Rejim alabildiğine otoriter; hatta o kadar otoriter ki, kendi vatandaşlarının bir kısmına karşı komplo kurmayı bile planlayabiliyor… Ama öbür taraftan da toplum alabildiğine açık, otoriter rejimi yerden yere vuruyor, her şeyi konuşuyor, tartışıyor… Sanki kımıldattıkça, tüm renkleri, figürleri değişime uğrayan bir tablo gibiyiz… Tabloyu biraz yukarı kaldırdığımızda, bir kan banyosunun içinden çılgınca çığlık atan insanlar beliriyor; alacakaranlık çöküyor tüm resmin üzerine… Aşağı doğru doğrulttuk mu, göz kamaştırıcı bir güneş, papatya deryasının üzerinde kadife şefkatiyle dolaşıyor… Şizofrenik bir kişilik yarılması bu… Aynı bedende tamamen birbirine yabancı iki ruh gibiyiz! Ruh sağlığımız büyük bir tehdit altında… Yoksa bütün bu konuştuklarımız bir hayal ürünü mü? Nasıl oluyor da bizim bangır bangır bağırarak anlatmaya çalıştıklarımızı toplumun bir diğer kısmı kaale bile almıyor? Bu ülkede JİTEM diye bir şey kurulmadı mı? İnsanlar güpegündüz kaçırılıp öldürülmedi mi? Mafya babalarıyla devlet erkânı aynı karelerin içinde gözümüzün içine sırıtarak bakmadılar mı? Bunlar olmadı mı? En son yer altından silahlar çıkmadı mı? İşte bu son soruyla beraber, işler fena halde karışık bir hal alıyor… Diğer soruları cevaplama gereği bile duymazken, bu son soruya öyle bir yanıt veriyorlar ki, bizi de, tüm gördüklerimizle beraber toprağa gömmek istediklerini anlıyorum… O topraktan çıkanlar, silah falan değildi, boruydu boru diyorlar… Onları, topraktan çıkaranlar oraya gömdü diyorlar… Bunlar, eskiden yakınları kaçırılanların gözlerinin içine bakarak, JİTEM diye bir örgüt yoktur diyorlardı… Aynı adamlar bize Ergenekon “borudur” diyor… Şimdi biz bir tercih yapmak durumundayız… Ya tamamen “açık bir toplum” haline geleceğiz ya da “saf faşist bir” rejime dönüşeceğiz… Ama mevcut durum onu gösteriyor ki, çok yakın bir gelecekte bunların ikisi de olamayacak… Bir yandan toplumun gözleri açıldı, gördüklerini görmezlikten gelerek, kapalı bir topluma dönüşemez… Ama öbür taraftan da, sistem kendisini yenileyip, yeni duruma adaptasyon sağlayamıyor… Eskiden, tam toplumun gözleri açılacakken, birkaç cinayet, birkaç kışkırtmayla değişik kesimler birbirlerine düşürülüp, hemen bir hokus pokus yapılabiliyordu… Tabii, boru adı verilen, o silahlar kaptırıldığı için manipülasyon yapma imkânı (şu an için) çok zayıflamış görünüyor… Ama “rejim” öyle kolay kolay pes edecek gibi görünmüyor… İçinde yaşadığımız sürrealist durumun daha da derinleşmesi riskiyle karşı karşıyayız… Yani toplum olarak ruh sağlığımız daha da büyük bir tehdit altına giriyor… Çürümüş cesetlerin başında, burunlarımızın direkleri kırılırken, birileri bize, yerde yatanın dipdiri bir insan olduğunu, bizim hayal gördüğümüzü söylüyor… Bu tefessüh hali arttıkça, kokular da dayanılmaz bir hal alıyor…

Bu sistem çürüdü, ama birileri ısrarla onun “bekası” için uğraşmakta… Onlar bize, tüm gördüklerimizin bir hayal ürünü olduğunu ima ederek, “deli” muamelesi yapıyor… Bir tarafın delirdiği çok açık… Psikiyatristlere çoğu zaman “yanlış eşin” gittiği söylenir… Eşine eziyet eden taraf psikiyatristte soluğu alacağı yerde, aslında daha sağlıklı olan eş “tedavi” olmak için kendini psikiyatristin muayenesinde bulur… Açık bir toplumda otoriter bir rejimin çırpınışlarına tanıklık etmektesiniz… Bu durum daha uzunca bir süre devam edecek… Siz bu sırada aklınıza ve ruh sağlığınıza mukayyet olun… Sonunda kimin kafayı yediğine, tüm dünya ve tarih karar verecek!

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=865069&title=yorum-orhan-kemal-cengiz-acik-toplumda-otoriter-rejimin-akil-sagligina-etkileri