Çetenin avukatları, elitleri ve tetikçileri!

09.02.2009

ORHAN KEMAL CENGİZ *

Ergenekon davası başladığından bu yana tarihte eşine az rastlanacak bir dezenformasyon kampanyası ile karşı karşıya kaldık. Akılları karıştırmak ve davanın ciddiyetini zedelemek için öylesine büyük bir savaş veriliyor ki, gerçekten insan hayretler içerisinde kalıyor. İlk önce Ergenekon’un bazı “avukatları” türedi.

Bazı kişiler ücretsiz ve gönüllü olarak çetenin avukatlığını yapmaya soyundular. Tabii bu durum oldukça sorunlu bir “mesleği icra” tarzı ortaya koydu. Çünkü şu anda yapageldikleri şekliyle, gerçekten mahkeme salonunda avukatlık yapıyor olsalardı herhalde meslek kurallarını çiğnedikleri için bağlı bulundukları barolara şikâyet edilirlerdi. Avukatlık mesleğinin kendine özgü pek çok kuralları vardır ve bunlardan bir tanesi de, avukatın müvekkiliyle özdeşleşir bir biçimde hareket edemeyeceğidir. Yani “avukatlık”ve “sözcülük” tamamen birbirlerinden farklı konumlardır. Ama çeteyi meşrulaştırmak için ölümcül bir savaşın içine giren bu kişilerin, böyle “meslek etiği” falan gibi “teferruatlarla” kaybedecekvakitleri yoktu elbette!

Küllî inkâr stratejisi

Çetenin medya ve siyaset dünyasındaki “avukatlarının” ilk savunma stratejisi, çetenin varlığının külliyen inkârı şeklinde oldu. Aslında böyle bir çete yoktu ve tamamen siyasi bir komplo ile karşı karşıya idik! Ancak süreç ilerleyip de yeraltından bombalar çıkmaya başlayınca savunma stratejisi de değişti ve bu defa “sapla samanın birbirine karıştırıldığı”, ülkenin “saygın”insanları ile bazı tetikçilerin bir araya getirilip insanların kafasının karıştırılmaya çalışıldığı iddia edildi. Yani, belki bir çete “vardı”, ama efendim bu saygın insanların bu çeteyle ne alakası olabilirdi? Gerçi çetenin varlığına da pek ikna olmuş görünmüyorlardı. Çetenin bazı avukatları “o bombaları oraya kim koydu” diye sorarak, gömenin de çıkaranla aynı kişiler olduğunu ima etmeye çalışıyordu, ama artık ortaya saçılan bu kadar delilden sonra bunu çok açıkça söylemek de mümkün değildi. Tabii burada belki tekrar etmeye gerek yok, ancak daha pek çok argüman davayı değersizleştirmek için iç piyasaya sürüldü: Soruşturmayı yürüten polisler belli bir cemaatin üyesiydi ve orduyu yıpratmak kastı ile hareket etmekteydiler! Savcı hükümetin adamıydı! Telefon dinlemeleri kanunsuzdu! Soruşturma tamamen “meczup” haham Tuncay Güney’in ifadeleri üzerine kuruluydu! Mahkeme özel olarak atanmıştı! Yeraltından çıkarılan mühimmat darbe yapmak için yeterli değildi vd.

Bu argümanların bir kısmı son derece ikna edici bir şekilde yanıtlandı. O yüzden onların detaylarına girmeye gerek yok. Soruşturmanın Tuncay Güney’in ifadeleriyle değil, Ümraniye’de el bombalarının bulunmasıyla başladığını biliyoruz. Kaldı ki, Tuncay Güney’in uzun süre Veli Küçük’ün çok yakınında olduğu ve pek çok olaya birinci elden tanıklık ettiği biliniyor. Söyledikleri tek başına delil olmasa bile dosyadaki diğer delillerle desteklendiği oranda mutlaka göz önüne alınması gereken yol gösterici işaretler niteliğindedir. Bulunan bombalarla darbe yapılacağına dair bir iddia zaten hiçbir yerde öne sürülmüş değil. Bu mühimmatla ortalığı karıştırıp, darbeye zemin hazırlayacak eylemlerin yapılacağı iddia ediliyor. Polisin ve savcının sunduğu deliller bağımsız bir mahkeme tarafından değerlendiriliyor. Savcının arama kararı ve tutuklama istemleri her seferinde değişen nöbetçi bir hakim tarafından değerlendiriliyor. Bu hakimlerin eski Devlet Güvenlik Mahkemesi hakimleri oldukları ve müesses nizamla sorunu olanların bu mahkemeye asla atanamayacakları düşünülürse, çok kuvvetli deliller ortaya konulmadan bu arama ve tutuklama kararlarının alınamayacağı anlaşılacaktır.

Ergenekon’un iki yüzü

Ergenekon devasa bir yapılanma ve Türkiye’de pek çok karanlık işin odağında duruyor. Bir yüzü geçmişe, bir yüzü geleceğe bakıyor. Geçmişe bakan tarafında, Susurluk, JİTEM, siyasi cinayetler, yargısız infazlar, toplu katliamlar ve bilcümle kanlı olay var. Geleceğe bakan yüzü ise Türkiye’yi bir kaosa ve darbe ortamına sürükleyecek girişimleri içeriyor. Şimdilik maalesef dava Ergenekon’un sadece geleceğe bakan yüzüne odaklanmış gibi görünüyor. Gerçi savcıların JİTEM ve bazı siyasi cinayetlerin dosyalarını toplamalarından, bu geçmiş yüzü de incelemeye alacakları umuduna kapılıyoruz ama şu ana kadar soruşturma ağırlıklı olarak işin “darbe hazırlıkları” kısmına odaklandı. Hal böyle olunca da, darbenin destekçisi, fikri zeminini hazırlama konumunda olması muhtemel “elit” bir zevat da gözaltılarından nasibini aldı. Bu da kıyameti kopardı. Bu kadar gürültü koparılmasının ardında çok ciddi bir zihniyet dünyasının izlerini görebilirsiniz. Türkiye’nin “elitleri” darbe yapmayı, bunu kışkırtmayı, zeminini hazırlamayı falan bir suç olarak görmüyorlar. Bu kâğıt üzerinde bir suç olabilir, ama bizim elit zevatın kafasında böyle bir suç yok. Siyasi kültürümüz bakımından darbe, “gayrimeşru” bir şey değil. 1960 darbesini hâlâ bir “devrim” olarak gören çok sayıda insan var Türkiye’de. Hele hele iktidarda “gerici” bir siyasi parti varsa, darbe yapmaktan daha meşru ne olabilir ki? Ortada böyle bir suç olmadığına göre, bunun suçluları da olamaz. Bu yüzden de, bombacı, tetikçilerle bu insanlar aynı örgütün içinde addedilmemeli!

Darbecinin masumiyeti

Tüm örgütlerde bir beyin takımı bir de, pis işleri yapan ayak takımı vardır. Bazen beyin takımı o ayaktakımının ne yaptığını ve hatta örgütte böyle bir ayak takımı bulunduğunu bile bilmez. Ergenekon’un temel örgütlenme biçimi çok az sayıda kişinin resmin tamamını görmesi, o grup dışında kalanların ise sadece kendilerinin ne yaptıklarını bilmesi yönündedir. Durum böyle olunca, “darbeciler” bir örgüte, “tetikçiler” bir başka örgüte mi üye olmuş olacaklar? Darbeye zemin hazırlamaya çalışanlar, ne yaptıklarının bilincinde değiller mi? Bu ülkede önceki darbelerin nasıl yapıldığını bilmiyorlar mı? Tüm darbelerden önce sayısız provokasyonun yapıldığını ve darbelerden sonra da sayısız insanın işkenceden geçirildiğini bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar…

Santoro, Dink ve Malatya cinayetlerinde, perde arkasındaki kışkırtıcılar, katilleri motive etmek için onlara pek çok vaatte bulundu. Bu vaatlerden bir tanesi de, onlar bu cinayetleri işledikten sonra, bir darbe olacağı ve darbenin ardından cezaevinden birer kahraman olarak çıkacaklarıydı. Bir yandan Ankara’da, İstanbul’da “elit” toplantılarınızda, görüşmelerinizde bir darbenin zeminini hazırlamak için elinizden geleni ardınıza koymayacaksınız, öbür taraftan da, sizin o darbeniz için gömülen bombalardan, sizin o darbeniz müjdelenerek insanların boğazlarına bıçak sokulmasından, ensesine kurşun sıkılmasından falan hiçbir şekilde sorumlu olmayacaksınız! Bu kadar “elit” ayrıcalığının olduğu bir ülke ne demokrasi, ne de “hukuk devleti” olabilir. Zaten bu nedenlede, “Ergenekon”, Türk demokrasisinin, canını kurtaracağı son çıkış noktasıdır!

*Hukukçu-Yazar

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=813173&title=yorum-orhan-kemal-cengiz-cetenin-avukatlari-elitleri-ve-tetikcileri