15.06.2009
Kendilerini korumak için inşa ettikleri bu duvarlar, zihinlerini de ablukaya alan hapishane duvarlarına dönüşüyor… Artık bu duvarların arkasındaki toplumu çok da anlayamıyorlar… Bu duvarların arkasında uğultuyla akıp gitmekte olan hayat, alabildiğine tedirgin ediyor onları… Bu toplum artık, o tanıdıkları bildikleri toplum değil; katmanlar, kesimler, her şey karmakarışık…
Dışarıdaki her şeyi kontrol etmeliler… Ama artık ellerindeki araçlar kifayet etmiyor bu kontrolü sağlamaya… O böbürlenerek yapılan konuşmaların ardındaki toplum korkusunu hissetmek içimizi acıtıyor… Nasıl oldu da bu kadar yabancılaştık birbirimize? Nasıl oldu da ordumuz, kendi toplumundan bu kadar korkar hale geldi? Belli ki, toplumun, “dışarıdakilerin”, ördükleri duvarları aşıp “içeriye” geleceğinden korkuyorlar! Bir istila edilme korkusu bu! Ama kendi korkuları nedeniyle dışarıya verdikleri korku o kadar büyük ki, dışarıda özgürce yaşamak için, içeriyi “ele geçirmekten” başka bir şık kalmıyor neredeyse… Böylece sürekli kendini besleyen ve giderek büyüyen bir paradoks oluşuyor…
Dışarıdakiler için hayatta kalmanın yolu, ilk fırsatta kendilerini ezecek olan bu gücün içine sızmak oluyor. İçerdekiler kendi içlerine sızılmasın diye dışarıyı daha fazla eziyorlar… Dışarıdakiler daha fazla ezilmemek için içeriye sızmaya çalışıyor… Korku giderek daha fazla büyüyor… Korku büyüdükçe komplolar, entrikalar ardı arkasına piyasaya sürülüyor…
Bizim askerlerimiz kendilerini sarmaladıkları o yüksek duvarların arkasındaki toplumu hiç ama hiç anlamıyorlar… Onlar için müttefikler ve düşmanlar var… Toplumu da böyle görüyorlar… Siyah ve beyaz… Bizden olanlar, bize düşman olanlar…
Ellerindeki “psikolojik harp” kitapçıklarının,artık hiçbir işe yaramadığının farkında değiller… Dünyada duvarların yıkıldığının farkında değiller… Psikolojik harp için kullandıkları “Sahra Talimatnamesi”nin çöken Berlin Duvarı’nın altında kaldığını ve artık hiçbir işe yaramadığını anlamıyorlar… Kendi toplumuyla savaş halinin, Demirperde’yle birlikte buharlaşıp gittiğini, artık sadece tarih kitaplarında kaldığını göremiyorlar…
Onlar hâlâ barbar saldırılarını bekliyorlar… Durum gerçekten ürkütücü… Çünkü iki tane şık var önümüzde… Ya askerlerimiz bu duvarları yıkıp içinden çıktıkları toplumla kucaklaşacak, ya da son bir çılgınlıkla, toplumu bir silindir gibi ezip geçecekler… Belli ki, içlerinden bazıları bu silindir gibi ezme işinden hiç ama hiç vazgeçmek istemiyor… Koşullar uygun olsa, toplumun üzerinden geçip her şeyi yerle bir etmek için sabırsızlananlar olduğu anlaşılıyor… Eskiden, Demirperde yıkılmadan önce, askerlerin duvarların berisindeki topluma ne yaptığı dünyanın pek de umurunda değildi… Ama artık koşullar çok değişti… Dünya değişti, duvarların arkasındaki toplum değişti…
Lojmanlarından çıkıp aramıza karışsalar… Orduevlerinden çıkıp, diğer herkesin eğlendikleri mekânlara gelseler… Askerliğin de bir görev olduğunu, savaş hali hariç, yirmi dört saat asker olarak yaşamak zorunda olmadıklarını anlasalar… Toplumu yönetmek sevdasından vazgeçseler… Kendilerini asker olmayan herkesin üzerinde görmekten vazgeçseler… Sadece askerlik yapmanın da kendi başına çok önemli bir iş olduğunu anlasalar… Bu ülkedeki her türlü aşırılığın tek panzehirinin tam anlamıyla yaşanan bir demokrasi olduğunu kavrasalar… Bir zümrenin değil tüm toplumun askeri olmayı benimseseler, bütün bu duvarlar yıkılacak… Kendilerini hapsettikleri hapishanenin dışına çıktıklarında, bütün tehdidin, ördükleri o yüksek duvarların kendisinden başka bir şey olmadığını görecekler… Bizim özgürleşmemiz için, askerlerimizin etraflarına ördükleri duvarların yıkılması gerek…
Kavafis’in şiiriyle noktalayalım bu yazıyı:
“Neden toplanmış bekleşiyoruz pazar yerinde?
Barbarlar gelecek bugün.
Neden böyle hareketsiz senato?
Boş oturuyor senatörler, yasalarla
uğraşacaklarına?
Çünkü barbarlar gelecek bugün.
Senatörler neden uğraşıp dursun yasalarla?
Barbarlar gelince yapacak nasıl olsa.
…
Ne oluyor, nedir bu huzursuzluk, bu kaynaşma?
(Yüzler nasıl da asıldı birdenbire.)
Hızla boşalıyor sokaklar, alanlar,
evinin yolunu tutuyor herkes düşünceler içinde?
Çünkü karanlık bastı, barbarlar hâlâ görünmedi.
Sınır boylarından gelenlerin dediğine bakılırsa
barbarlardan bir iz yokmuş ortalıkta.
Peki, şimdi halimiz ne olacak barbarlarsız?
Onlar bir çeşit çözümdü bizim için.”
Duvarların ardında barbarlar yok sevgili askerlerimiz… Ne de sizin barbarlara ihtiyacınız… Bu duvarlar yıkılmalı…
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=859072&title=yorum-orhan-kemal-cengiz-barbarlari-bekleyen-askerlerimiz