Sivil toplum kuruluşları olarak başta Gaziantep olmak üzere bazı şehirlerde son günlerde Suriyeli mültecilere yönelik meydana gelen saldırılar ile linç girişimlerini endişe ile izliyoruz. Ülkelerindeki savaştan, bombalardan kaçarak Türkiye’ye sığınan 2 milyona yakın Suriyeli mültecinin güvenliklerinin sağlanması için en kısa zamanda aşağıdaki konuların yerine getirilmesi görüşündeyiz:
1- Uluslararası toplum Suriye krizinin 4. yılında kısa bir gelecekte bu ülkede bir barış ortamının sağlanacağına ihtimal vermemektedir. Bu durumda Suriyeli 4,5 milyon mültecinin sığındıkları komşu ülkelerde bir süre daha kalmak zorunda oldukları gerçeği kabul edilmelidir. Türkiye’de şu anda sayıları resmi rakamlara göre 1,3 milyonu bulan savaş mağduru Suriyelilerin de kısa zamanda kendi ülkelerine dönmeleri ya da Türkiye’den başka üçüncü ülkelere gitmeleri mümkün görünmemektedir. Bu gerçeklerin ışığında, çok zor koşullar altında yaşadıklarına şahit olduğumuz Suriyeli mültecilerle halkımızın bir arada uyumlu bir biçimde yaşamalarının yollarının aranması gerekmektedir.
2- Bazı şehirlerde çıkan ve yenilerinin çıkması olası olayları önlemek her şeyden önce devletin görevidir. Dört yıldır “geçici” olarak devam eden bu statü ile ilgili hiçbir düzenleme yapılmamıştır. Nisan 2014’ten beri de Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 91. madde’si çerçevesinde Suriyeli mültecilere “geçici koruma” statüsü tanınmaktadır. Ancak kanunda öngörülen “Geçici Koruma Yönetmeliği” henüz çıkarılmamıştır. Geçici korumanın kaç yıl süreceği, bu sürenin sonunda nasıl bir statünün sağlanacağı, başta sığınma başvurusu yapma hakkı olmak üzere bugüne kadar verilmeyen hangi hakların sağlanacağı yeni bir uyum yasası veya ikincil mevzuat ile en kısa zamanda belirlenmelidir.
Resmi makamlar da dâhil olmak üzere Türkiye’deki bazı aktörler tarafından Suriyeli sığınmacıları tanımlamak amacıyla halen kullanılan “misafir” kavramının herhangi bir hukuki karşılığı yoktur. Suriyeli mülteciler hak sahibi olan ve haklarına riayet edilmesi gereken bireylerdir. Dolayısıyla bu tip hukuksal temelden yoksun tanımlamaların kullanılmasına son verilmelidir. Aksi takdirde, kalıcı bir hukuki statüden yoksun olmaları nedeniyle çalışma, barınma, eğitim gibi temel insan haklarından yararlanmada sıkıntılar yaşayan, kendilerinin ve özellikle de çocuklarının geleceğine dair haklı bir kaygı içerisinde olan Suriyeli mülteciler, başka şiddet hareketlerinin kurbanı olabilirler.
3- Ülkelerindeki çatışma ortamından kaçan Suriyeli mültecilere kucak açan halkımızın, bu süreçte Suriyeli mültecilerin neden ülkelerini terk etmek zorunda kaldıklarını anlaması hayati önem taşımaktadır. Bu konuda hükümete ve medyaya, olumlu algılar yaratılmasında önemli görevler düşmektedir. Suriyelilerle ilgili tüm tasarrufların yetkililer tarafından kamuoyuna yeterince ayrıntılı ve doğru bir biçimde anlatılmamasının, kamp dışında yaşayan Suriyelilerin “kendi başlarının çaresine bakacak” bir konuma zorlanmalarının, bu zaman diliminde Suriyelilere yönelik nefret söyleminin artmasında önemli bir rol oynadığını düşünmekteyiz.
Ne yazık ki Suriyelilere yönelik nefret ve saldırı suçlarının yeterince kovuşturulmadığı, faillerin henüz hiçbir yaptırıma maruz kalmadığı, gerekli önlemlerin alınmadığı kaygılarını taşıyoruz. Üstelik bazı durumlarda saldırıya uğrayan Suriyelilerin zorla “bir kere daha” yerlerinden edildiğini, kendi istekleri dışında kamplara yerleştirildiklerini, hatta Suriye’ye toplu olarak geri dönmeye ikna edildiklerini görüyoruz. Ayrıca Suriye içinde “güvenli” bölgelerde Suriyeliler için Türkiye’nin desteği ile kamplar yapılacağı bilgisine medyada yer verilmektedir ve bu gibi girişimleri hem insan hakları hem de uluslararası hukuk açısından son derece yanlış uygulamalar olduğunun bir kere daha altını çizmek istiyoruz.
4- Hükümet ve göç ve iltica alanındaki yetkili kurum olan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Suriyeli mülteciler dâhil tüm mülteci ve sığınmacıların insan hakları ve insan onuruna yakışır bir yaşam sürmeleri ve toplumsal uyumun sağlanabilmesi yönünde atılacak adımların planlanması ve uygulanmasında, mülteci temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, iş çevreleri, meslek odaları ve sendikalar, kamuoyu önderleri ile işbirliği içinde olmalıdır.
Suriyeli mültecilerin Türkiye’de bulundukları süre içinde insan onuruna yakışır bir şekilde hayat sürdürmelerinin hepimizin ortak sorumluluğu ve yükümlülüğü olduğuna inanıyoruz. Haklarının verilmesi ve desteklenmeleri halinde, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak toplumumuzu zenginleştireceklerdir. Günün birinde ülkelerine döndüklerinde ülkemizi hep güzel hatırlayacak kişiler olarak daha iyi bir komşu ülke inşa edeceklerdir.
Saygılarımızla,
■ Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST)
■ Gündem Çocuk
■ Hamiş Suriye Kültür Evi
■ Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd)
■ İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAMDER)
■ İnsan Hakları Derneği (İHD)
■ İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD)
■ İnsan Kaynağını Geliştirme Derneği (İKGV)
■ Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği (Kaos-GL)
■ Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der)
■ Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES)
■ Sığınmacılar ve Göçmenlere Dayanışma Derneği (SGDD)
■ Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)
■ Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi (UAÖ)