Türkiye, Orta Doğu’ya Bir Mesaj Verebilir…

Bugün, dünyada cezasızlığın sona erdirilmesi için kurulan sistemin 16. yıldönümü kutlanıyor ve Türkiye bu sistemin dışında kalmaya devam ediyor.

139 devletin imzaladığı, 122 devletin taraf olduğu Roma Statüsü ile kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçunun takibi konusunda, giderek güçlenen bir uluslararası ceza hukuku mekanizması olarak varlığını hissettirirken Türkiye, UCM’nin dışında kalan birkaç devletten biri olmaya devam ediyor. AB üyesi ve adayları arasında, Türkiye dışında Statüye taraf olmayan başka ülke yoktur. Avrupa Konseyi’ne üye 46 ülkeden Türkiye ve Azerbaycan dışındakilerin tümü Statü’yü imzalamışlar, bunlardan da Ermenistan, Moldova, Monako, Rusya ve Ukrayna dışındakiler onaylayarak taraf olmuşlardır. ABD, Rusya, Çin, İsrail ve İran’ın UCM’ye taraf olmama konusundaki dünyada nadir görülen işbirliğine iştirak etmektense, Türkiye, medeni devletlerin yanında yer almalı ve UCM’yi kuran Roma Statüsü’ne taraf olmalıdır.

Geçmişte Cumhurbaşkanı Gül’ün, TBMM Başkanı Çiçek’in, Başbakan Erdoğan’ın ve diğer devlet yetkililerinin taahhütleriyle Anayasa’nın 38inci maddesinin ruhuna aykırı olarak Türkiye, hala Roma Statüsüne taraf olmadı. Hâlbuki korkular gereksiz!

Türkiye, resmi olarak 2002 yılında mevzuatında yeterli düzenleme olmadığını, iç mevzuatta yapılacak gerekli düzenlemelerden sonra Statü’ye taraf olacağını açıklamıştır. Pozitif hukuk açısından, tamamlayıcılık ilkesinin sürekli Türkiye aleyhine işlememesi için gerekçenin haklı olduğu düşünülse bile, Türk Ceza Kanunu’nda soykırım suçu ile insanlığa karşı suçların tanımlanmasından sonra artık aynı kuvvette bu gerekçeye dayanmak mümkün değildir.

Temel olarak, Türkiye’de devam eden Kürt Sorunundan kaynaklı silahlı çatışma ortamı ve bu ortamdan kaynaklanabilecek olası suçlar, Türkiye’nin Statü’ye taraf olmamasında önemli rol oynamaktaydı. Ne var ki, 2013 yılı başından itibaren sürdürülen Barış ve Çözüm Süreci ile çatışmasızlık ortamı sağlanmış, 16 Temmuz 2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6551 sayılı Çözüm Süreci Çerçeve Kanunu ile de kalıcı çatışmasızlığın yasal alt yapısının oluşturulmasında önemli bir adım atılmıştır.

Türkiye’nin Statü’ye taraf olmama gerekçelerinden biri de, Kıbrıs meselesiyle bağlantılı olarak savaş suçları ve saldırı suçu konusunda düğümlenmektedir. Buradaki en önemli nokta ise 1974 Kıbrıs Çıkartması’ndan sonra, halen adadaki askeri varlığını devam ettiren Türkiye’nin tutumudur. Türkiye’nin Kıbrıs’ta saldırı suçu işlediği gerekçesi ile yakın gelecekte UCM’ye bir başvuru olacağı da duyuruldu.

Saldırı suçundan ötürü UCM’nin yargılama yetkisi, Uganda Kampala Konferansında alınan karar gereği 2017 yılı sonrasına bırakılmıştır. Kanaatimize göre bu durum, beraberinde aralarında Türkiye’nin de bulunduğu saldırı suçuyla sorunu olabilecek Devletlere bir mesajı da barındırmaktadır. Türkiye, 2017 yılına kadar Kıbrıs sorununu çözebilir ve Statü’ye taraf olabilir. Ancak sorunu çözmemesi durumunda dahi Türkiye’nin Statü’ye taraf olarak masada kalması kendi lehine olacaktır. Zira, aksi halde pazarlık ve kendini savunma şansını kaybedebilir.

Gözlemlerimize ve kamuoyuna yansıyan haberlere göre Suriye ve Irak’ta soykırım ve insanlığa karşı suçlar işlenmeye devam ediyor. Özellikle Suriye’de cihatçı örgütlerin Rojava bölgesi başta olmak üzere işledikleri insanlığa karşı suçlar, yine bu örgütlerin Irak’ta açıkça işledikleri soykırım ve insanlığa karşı suçların etkili bir şekilde soruşturulması ve kovuşturulması için Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerinin UCM’ye taraf olması gerekmektedir. Ancak, bu durum BM Güvenlik Konseyi’nin duruma seyirci kalmasını gerektirmez. Güvenlik Konseyi bir an önce karar alarak Suriye ve Irak’ta işlenen suçlar ile ilgili olarak UCM Başsavcısını görevlendirmelidir.

Türkiye, Statüyü imzalamadığı ya da taraf olmadığı için, her yıl gerçekleştirilen Taraf Devletler Asamblelerine “gözlemci ülke” statüsünde katılmaktadır. Kanımız odur ki, Türkiye açısından mahkemeye ilişkin olarak herhangi bir bilgi eksikliği söz konusu değildir. Hem Dış İşleri Bakanlığı yetkilileri, hem Genel Kurmay Başkanlığı görevlileri mahkeme ile ilgili gelişmeleri takip etmektedirler.

Statüye taraf olunmasının, bu aşamada siyasi bir karar olduğu ortadadır. Siyasi otoritenin bu konuda bir iradesi olduğu da gerek basına yapılan açıklamalarla, gerek TBMM’deki görüşme tutanaklarında açığa çıkmaktadır. Ne var ki, bu konuda somut adımlar bir türlü atılmamakta, belki de atılamamaktadır.

UCM, Türkiye için bir tehdit değil, önemli bir fırsattır. Roma Statüsü’ne taraf olan bir Türkiye, bugün için Statü’yü onaylamamış ve Mahkeme’nin yetkisini tanımamış ülkelere özellikle de pek çok insanlık suçu işlenen Orta Doğu coğrafyasındaki ülkelere de bir mesaj vermiş olacaktır: “Bu tarih itibariyle soykırım yapmayacağım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçu işlemeyeceğim” mesajı. Böyle bir mükellefiyet altına girmiş bir Devlet, önceki haline oranla daha “muasır medeniyet” seviyesine yaklaşmıştır.

Bugün vesilesiyle, bir kez daha Türkiye’yi korkularıyla yüzleşmeye, UCM’yi daha derinlemesine ele almaya ve evrensel adalet ve barışın yerleşmesiyle soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçu faillerinin cezasız kalmalarının önlenmesi için Roma Statüsüyle kurulan sisteme dâhil olmaya davet ediyoruz.

UCMK Yürütme Kurulu

Baran Tursun Vakfı

Diyarbakır Barosu

İnsan Hakları Derneği

İnsan Hakları Gündemi Derneği

Uluslar arası Af Örgütü Türkiye Şubesi

UCMK Sözcüsü:

Öztürk TÜRKDOĞAN

İnsan Hakları Derneği