Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Araştırmaları Derneği,
İnsan Hakları Gündemi Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı
ORTAK AÇIKLAMASI
Barışa Çağrı
18 Ağustos 2015, Ankara
2013 yılının hemen başından itibaren yaşanan çatışmasızlık hali, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülebileceğine dair beklenti ve inancı güçlendirmiş; Türkiye toplumuna büyük bir rahatlama getirmiş ve insanlar geleceğe umutla bakar hale gelmişti.
Türkiye’nin çatışmalara/anlaşmazlıklara neden olan anayasal ve yasal sisteminin değişmesi ve demokratik sistemin inşa edilmesi gerektiği, sorunların sistemden kaynaklandığı konusunda bir mutabakat oluşmuştu. 2013 yılının Mayıs ve Haziran aylarında Akil İnsanlar Heyeti’nin Türkiye’nin bütün bölgelerinde yaptıkları incelemeler ve toplumla kurdukları temaslarda da ağırlıkla bu doğrultuda görüşler ortaya çıkmıştı.
Ne yazık ki, çatışmasızlık halinin oluşturduğu olumlu iklim henüz barışa evrilmemişken, son günlerde, Temmuz 2015 başından itibaren yeniden çatışmalı bir döneme girilmiştir. Çatışmaların yeniden başlamasından, çatışma ve bombalardan asker, polis, korucu, gerilla, kadın, çocuk çeşitli dünya görüşü, yaş, cinsiyet ve etnik köken ya da dinsel inanç grubundan sivil insanların yaşamlarını yitirmesinden ve yitirmekte oluşundan, doğal hayat alanlarının tahribatından derin üzüntü duymaktayız.
Biz insan hakları örgütleri; barışı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde vurgulandığı gibi, insan hakları ve özgürlüklerinin tanındığı, yaşandığı ve korunduğu bir durum/düzen olarak kavrıyoruz. Bildirgenin 25.maddesinde vurgulandığı gibi, bu bildirgede yer alan haklara ve özgürlüklere dayalı ulusal ve uluslararası düzene sahip olmayı, dini, dili, etnik kökeni, cinsiyeti, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi ne olursa olsun herkes için insan hakkı olarak görüyoruz.
Bu bağlamda, silahlı çatışma ya da savaş koşulları yaşanmadan ve zor ve şiddet araçlarına başvurmadan bütün sorunların barışçıl ve demokratik yol ve yöntemlerle, araçlarla çözülmesi gerektiğine dair ilkesel duruşumuzu açıklıyoruz. Bu süreçte yaşanabilecek güvenlik sorunları olur ise buna ancak evrensel hukuk ilkeleri ve temel insan hakları gözetilerek müdahale edilebileceğinin de altını çizmek isteriz.
Bu çözüm araçlarının başlangıç noktası ve temelini diyalog ve müzakere oluşturur. Formatları değişik olabilir ama tarafların konuşmaları, tartışmaları ve anlaşmazlık olduğunda da tekrar silaha, şiddete başvurmamaları esastır. O nedenle tarafları derhal diyaloğa, temasa, müzakereye davet ediyoruz.
Diyalog ve müzakerelerin hedefinde silahsızlanma konusu da dahil olmak üzere bütün sorunlar olabilir. Kesinlikle şiddete, silaha yol açılmamalıdır. Barışçıl usul ve mekanizmalar, dünya deneyimlerinden de yararlanılarak (üçüncü göz, izleme heyetleri, hakikat komisyonları, gibi) oluşturulmalı kadınların sürece katılımı güvence altına alınmalıdır.
Medyaya, siyasi partilere ve toplumun çeşitli kesimlerine de barış dilini kullanmaları, nefret söylemine, ayrımcılığa, savaş kışkırtıcılığı diline son verilmesi çağrısında bulunuyoruz.
Siyaset kurumunu barışa odaklanmaya davet ediyoruz.
Sağlık çalışanlarına yönelik iç hukuka ve insancıl hukuk ilkelerine aykırı yaklaşım ve uygulamalara son verilmelidir. Sağlık çalışanlarının olağanüstü koşullarda yaptıkları çalışma ve verdikleri hizmetler nedeniyle (savaş, iç çatışmalar ve diğer olağanüstü durumlarda) soruşturmaya tabi tutulma, fiili engelleme ve benzeri insan hakları ilkelerine aykırı muamelelere uğratılmalarına son verilmesi çağrısında bulunuyoruz.
Gerek hakikati bilme hakkı çerçevesinde medyanın, gerekse yaşam ve sağlık hakkı çerçevesinde sağlık çalışanlarının ulusalüstü insan hakları belgelerinde yer alan haklarına saygı göstermeye davet ediyoruz.
Demokratik kamuoyunu ve sivil toplum kuruluşlarını savaşın, silahlı çatışmaların sona ermesi ve barışın tesisi için inisiyatif almaya davet ediyoruz.
YAŞASIN BARIŞ!