18.03.2009
TAHİR ELÇİ* / JİTEM’in kadrolarının bugün Ergenekon soruşturmasının en önemli tutukluları arasında olması tesadüf değildir. Tıpkı JİTEM’in Santoro, Dink ve Malatya cinayetlerinin arka fonunda zuhur etmesinin bir tesadüf olmadığı gibi
Bir süredir “Aman ha JİTEM’i karıştırmayın bu işe!” görüşü daha sık dillendirilmeye başlandı. Ergenekon soruşturması bağlamında “Bakın benden söylemesi, yoksa Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olursunuz” denilerek adeta çocuklar gibi korkutulmaya başlandık. Bu görüşün iktidara yakın çevrelerde çok sayıda taraftarı olduğu, adli bürokrasi üzerinde de hayli etkili olduğu anlaşılıyor.
Star Gazetenin yazarlarından Şamil Tayyar, 04 Şubat 2009 tarihli ‘Ergenekon’daki tehlike’ başlıklı yazısında; Ergenekon soruşturmasını bekleyen en büyük tehlikenin JİTEM olduğu görüşünü ileri sürdü. İsimleri Güneydoğu’da faili meçhul cinayetlerde, gözaltında kayıplar ve bir kundaklama vb. eylemlerde geçen ve JİTEM’İN kurucularından olan Arif Doğan ve diğer bazı isimlerin yakalanması, ardından mağdurlar adına yaptığımız bazı başvurular üzerine, JİTEM ismi daha çok Ergenekon ile anılmaya ve kamuoyuna yansımaya başlamıştı. Yazısında bu gelişmeleri “tehlike anı” olarak ortaya koyan Tayyar’a yanıt hukukçu-yazar Orhan Kemal Cengiz’den geldi. Cengiz 04 Mart 2009 tarihli Zaman gazetesin’de yayımlanan ‘Ergenekon’daki asıl tehlike’ başlıklı yazısıyla Tayyar’ın davaya ilişkin yaklaşımını kapsamlı bir eleştiriye tabi tuttu ve asıl tehlikenin JİTEM’i Ergenekon’dan ayırmaya çalışmak olduğu görüşünü dile getirdi. Bu yazıya cevaben Tayyar, “Sonunda beni de Ergenekoncu yaptılar” başlıklı bir yazı kaleme aldı ve Ergenekon davasının diğer davalarla birleştirilmemesi yönündeki argümanlarını bir kere daha tekrarladı.
SAPLA SAMAN MI, KOL İLE AYAK MI
Cengiz yazısında, Ergenekon’un kuruluşunu 1999 yılıyla sınırlayan Tayyar’a karşı çıkarak Ergenekon’un bir Gladio yapılanması olduğunu, dolayısıyla da kuruluşunun 1950’li yıllara kadar uzandığını, böyle bir tarihsel perspektif olmaksızın Ergenekon’un anlaşılamayacağını söylüyor. Tayyar ise son yazısında yine JİTEM’in Ergenekon’la birleştirilmesine şiddetle karşı çıkıyor. Tayyar’a göre: “JİTEM ile Ergenekon davasını birleştirme iddiası da işi bilmemektir. Aksi halde, 30 yaşındaki bir genci 30 yıl önceki bir cinayetle suçlamış olursunuz.” Tayyar bu durumu “sapla samanın karıştırıldığı bir facia” olarak tanımlıyor. Bana sorarsanız asıl sapla samanı karıştıran ve meseleyi son derece yüzeysel bir şekilde ele alan Sayın Tayyar’ın kendisidir. Tayyar’ın kendi ifadesine göre “İkisi de Derin yapının farklı unsurları” olan Ergenekon ve JİTEM’i bir araya getirmek sapla samanı karıştırmakmış. Peki, “unsurları” bir araya getirmeden resmi nasıl göreceksiniz? Sözünü ettiğiniz derin yapıyı farklı odaları olan büyük bir ev gibi düşünün. Bir odasında Özel Harp Dairesi, diğer bir odasında JİTEM, başka birinde Susurluk ve belki de salonunda Ergenekon olan bir evin tamamı yerine “sadece bir odasını araştıralım” diyeceksiniz. Evin tamamı beni ilgilendirmez, benim işim sadece evin bir odasında AKP’ye karşı yaramazlık yapanlarla, hem evin asıl sahibinin kızdırmaya ne gerek var diyorsanız, burada tartışmanın gereği kalmaz tabii. Evet, ama bir de iki örgütün “ruhu, kaynağı ve ideolojisi farklı” mı dediniz? Tek bir derin yapının farklı kollarının ruh ve ideolojisinin farklı olabileceğine inanıyor musunuz? Ahtapotun her bir kolunun farklı bir ruhu mu vardır? Siz sahiden Ergenekon İddianamesini ve eklerini okudunuz mu? Strateji Çalışma Grubunun hazırladığı, Ergenekon Analiz, Yeniden Yapılanma, Yönetim ve Geliştirme Projesi başlıklı belgede çalışmanın amacı; “TSK bünyesinde faaliyet yürüten Ergenekon’un reorganizasyonuna katkıda bulunmak” olarak açıklanmakta, asıl amacın “… Türkiye’yi yeniden Kemalist Devrim rotasına koymak…” olduğu ifade edilmektedir. Sizce buradaki ideoloji ve rota, “tek dil, tek kültür ve tek millet” olarak formüle edilebilecek ve ikide bir “Muvazzaf devlet” tarafından da suratımıza okunan “ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin” ruhu değil midir? Peki ya Susurluk ve JİTEM’deki ruh ve ideoloji neydi? “Terörle mücadele” adı altında Kürt sorunu bağlamında ulus devlet stratejisini tehdit olarak gören toplumsal hareketliliği bastırmak için hukuk dışına çıkarak cinayet, kaybettirme, bombalama, kundaklama vb. eylemler gerçekleştirmek değil miydi? Sayın Tayyar’ın “Eeee 30 yaşındaki bir genci 30 yıl önceki bir cinayetle nasıl suçlayacağız?” biçimindeki görüşüne ne demeli? Kimse otuz yaşındaki bir genci otuz yıl önce işlenen bir cinayetten soruşturalım demiyor. Ama, 40-50 yıl önce de olsa kurulan derin bir yapıya son yirmi yıl içinde dahil olmuş birini de, “anayasal düzeni değiştirmek amacıyla kurulmuş suç örgütüne üye olmak” ve aynı örgütün bizzat içinde yer aldığı eylemlerden soruşturamaz mısınız? Örgütler üye yapısı, yönetim kadrosu ve yeni koşullara göre faaliyet alanında değişiklikler olan yapılar değil midir? Haklısınız; Şemdinli, JİTEM vb. soruşturmalardan bu güne kadar bir sonuç alınamadı. Evet, ama işte tam da bunun için bu derin yapının bütün suçları bir arada soruşturulması gerekiyor.
BİRLEŞME Mİ, DAĞILMA MI
Yaklaşık yirmi yıldır Diyarbakır’da süren, bu satırların yazarının müdahil vekili olduğu ve kamuoyunda “JİTEM Davası” olarak bilinen dava dosyasında bir Cumhuriyet Savcısı tarafından kaleme alınmış bir Görevsizlik Fezlekesinde şu çarpıcı saptamalara bakalım: “Kapsamı ve işledikleri suçlar tüm ülke geneline yayılan, kamu görevlileri ve diğer bazı kişilerin oluşturduğu bir suç örgütü tarafından soruşturmaya konu suçların işlendiği, (…) Arif Doğan’ın daha sonra farklı bölgelerde birçok suçlar işleyen çetenin Diyarbakır grubunun başında olduğu, Silopi grubunun başında ise Ahmet Cem Ersever’in olduğunun saptandığı, (…) Suç örgütü ve işlenen suçların açığa çıkarılabilmesi için, tüm Cumhuriyet Başsavcılıklarındaki dosyaların taranarak faili bilinmeyen adam öldürme, kimliği belli olmayan buluntu cesetler, kaybolma olaylarına ilişkin dosyaların bir araya getirilerek soruşturmanın tek elden yürütülmesi” görüşü ortaya konulmuş ve aynı görüş dönemin Hükümet yetkililerine sunulmuştu. Burada sözü edilen suç örgütü, diğer birçok resmi belgede ve tanık ifadelerinde ismi geçen, ama hâlâ varlığı yetkililerce kabul edilmeyen, “JİTEM” adlı yasa dışı suç örgütü idi. Bu resmi belgede “soruşturmaların birleştirilerek tek elden yürütülmesi” önerisi ise, bu gün her zamankinden daha yaşamsal bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. JİTEM’in kadrolarının bugün Ergenekon soruşturmasının en önemli tutukluları arasında yer alması bir tesadüf değildir. Tıpkı JİTEM’in Santora, Dink ve Malatya cinayetlerinin arka fonunda zuhur etmesinin bir tesadüf olmadığı gibi. Türkiye’deki derin yapının ilişkilerini iyi bilen Susurluk Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, son 30 yılda meydana gelen olayların çoğunun arkasında JİTEM olduğunu, JİTEM ortaya çıkarılmadan Ergenekon’dan sonuç alınamayacağının boşuna altını çizmemişti. Ergenekon soruşturmasının bir yere varılması isteniyorsa, bağlantılı olduğu tüm eylem ve yapılar-la birlikte soruşturulması gerekiyor. Aksi takdirde bu dava sadece AKP’ye karşı darbe planlayan bir grup aşırıcı ulusalcı, laisist muhalifin yargılandığı bir davaya dönüşür. İşte asıl o zaman davanın meşruiyeti sorgulanacağı gibi, Türkiye’deki derin yapı tasfiye edilemeyecek ve mevcut iktidar dâhil kimse garanti altında olamayacaktır.
*Avukat Diyarbakır Barosu Üyesi / tahirelci@yahoo.com