Nefret, İki Yüzlülük ve İnsan Hakları

Terry Davis, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri
Çev: Hakan Ataman

1936’da, SS Nazi Lideri Heinrich Himmler, Eşcinsellik ve Kürtajla Mücadele için Gestapo’nun Merkez Ofisini kurdu. Bunun sonucunda, eşcinsel oldukları için hemen hemen 100.000 erkek tutuklandı ve bu tutukluların yaklaşık 50.000’i cezalandırıldı.

Bazıları hayatlarını hapishanede tüketti, bazıları hapishaneye bir alternatif olarak zorla hadım edildi ve binlercesi Nazi toplama kamplarına gönderildi.

Pembe üçgenli erkekler*, gardiyanlar ve hapishanelerdeki diğer mahkûmlar tarafından sıklıkla ve özellikle şiddete maruz bırakıldılar. Bazı eşcinseller aynı zamanda tıbbi deneylerin ve onları birer heteroseksüele dönüştürmeye yönelik tasarlanan programların mağduru oldular. Tahminen yarıdan fazlası idam edildi ya da hastalık ve yetersiz beslenme nedeniyle öldü, fakat Nazi toplama kamplarından kurtulanlar için eziyetler ve aşağılamalar sona ermedi.

Onlar Nazi zulmünün mağdurları olarak tanınmadılar ve tazminat talepleri reddedildi. Toplama kamplarından serbest bırakılan bazı eşcinseller, bırakıldıktan sonra da hapis cezası çekmeye zorlandı.

Altmış yıl sonra, hiç kimse kamplardan sağ kurtulanların maruz kaldığı bu trajik ve utanç dolu muamele için özür dilemedi. Ne yazık ki, önyargı, ayrımcılık ve ikiyüzlülük duvarı henüz kaybolmadı ve Avrupa sık bir şekilde eşcinsel düşmanlarına mağdurlarından daha fazla hoşgörülü.

Cinsel yönelim artık hapse gönderilmeyeceği için Avrupa Konseyinin çalışmalarına gerçekten teşekkür etmemiz gerekir. Bununla birlikte, halen pek çok Avrupa Ülkesinde bağnazlık serbest bir şekilde kendini ifade edebiliyor ve yöneticiler tarafından hiçbir yaptırım korkusu olmaksızın eşcinsel düşmanlığı içeren görüşleri üzerinden eyleme geçebiliyor. Sık bir şekilde resmi görevliler ve aynı zamanda belediye başkanları, milletvekilleri ve hatta bakanlar eşcinsellik düşmanlığını birinci ağızdan dillendirip yaygınlaştırabiliyor. Ahlaki otorite konumundaki pek çok birey, gay ve lezbiyenlere karşı nefreti onaylıyor hatta cesaretlendiriyor; yapmış oldukları vaazlar hoşgörü pratiğine yönelik içler açısı bir başarısızlığı sergiliyor.

Sonuç olarak, eşcinsel düşmanlığı Avrupa’da giderek artıyor ve diğer ülkelerdeki gay ve lezbiyenlerin insan haklarını savunmak için açık bir şekilde konuşmaya istekli çok az sayıda hükümet var. Bu kendi başının çaresine bakmak zorunda olan, terkedilmiş bir azınlıktan ibarettir. Avrupa Konseyinde biz üye devletlere gay ve lezbiyenlerin evlenme ya da evlat edinme haklarını tanımaları gerektiğini söylemekten çok uzaktayız, çünkü bu tür hakların Avrupa düzeyinde genişletilmesi 46 üye devletin uzlaşmaya varması gerektirmektedir. Ancak kabul edildiği günden beri, hangi temele dayanırsa dayansın ayrımcılığı yasaklayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından garanti edilmiş temel haklar ve özgürlüklerin korunması hiçbir şekilde tehlikeye atılamaz ve bu hakları inançla, inatla ve tüm gücümüzle korumalıyız.

Yasal olarak Avrupa Konseyinin bağlayıcı standartları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları açıktır ve nettir. Gaylere ve lezbiyenlere karşı ayrımcılık yapanlar Nazi zulmüne maruz kalmış eşcinsel mağdurların anısına karşı suç işledikleri gibi hukuku da çiğnemektedirler. Ayrımcılık mağdurları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurma hakkına sahiptir fakat bu son çaredir. Bu, Avrupa çapında gay ve lezbiyenlerin insan haklarını ve onurunu korumak için tek yol olmamalıdır.

Pek çok ülkedeki durum kaygılanmak için yeterli bir neden teşkil etmektedir. Eğer kanunları uygulamakla yetkilendirilmiş bireyler ve kurumlar hoşgörüsüzlüğün yaygınlaşmasına izin verirse, bu sadece gay ve lezbiyenlerin insan haklarını risk altına sokmaz. Bağnazlığın, önyargının ve nefretin hoş görüldüğü bir toplumda demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü işlevsiz kalır. Eğer görmezden gelmeye devam edersek, homofobik şiddetin patlaması sadece bir an meselesi olur.

İşte tam da bu sebeplerden ötürü sessizliğin ikiyüzlülüğünü sona erdirmek ve eşcinsel düşmanı tutumları bir kültürel farklılık olarak değerlendirmekten vazgeçmek zorundayız. Geçmiş için özür dilemenin ve gelecek için harekete geçmenin zamanı gelmiştir. Avrupa için açık ve yüksek bir sesle “artık bitti ve bir daha olmayacak” demenin zamanı gelmiştir.

http://www.coe.int/t/dc/press/News/20070516_article_sg_en.asp


* “Pembe Üçgen” Nazi toplama kamplarında eşcinseller için kullanılan semboldü. Nazi Toplama kamplarındaki mağdurlar için farklı semboller kullanılmaktaydı. (Hakan Ataman)