Nefret Suçları Ayrımcılıktan Beslenir!

İHGD: Nefret Suçları

TR004/2009

Mayıs 2009

Nefret Suçları Ayrımcılıktan Beslenir!

Sosyolog Ali Bulaç’ın, geçtiğimiz pazartesi günü CNN Türk’te katıldığı “Reha Muhtar’la Çok Farklı” programında, “Irak ve Afganistan gibi ülkelerde yapılan sivillere yönelik toplu katliamların eşcinsel askerler tarafından yapıldığını” söylediği iddia edildi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın Zeki Müren ve Bülent Ersoy’la ilgili sözlerinin de tartışıldığı programda Bakan’ın bilinçaltındaki düşüncelerini ifade ettiği de kaydedildi.

Türkiye’de son yıllarda giderek yükselen ırkçılık, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükten kaynaklanan “nefret suçları”nda görülen artışın en önemli nedeninin yukarıdaki gibi eleştiri sınırını aşarak hakaret ve tahrik boyutuna varan açıklamalar olduğu kanaatindeyiz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesi herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu belirtmektedir. Benzer şekilde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 3. maddesi de adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesini koruma altına almakta, 76. maddesi soykırım suçunu yasaklamakta, 122. maddesi ayrımcılığı, 125. maddesi hakareti, 216. maddesi ise halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılamayı suç saymaktadır.

Ali Bulaç’a atfedilen yaklaşım, toplumda birçok birey tarafından da paylaşıldığı için yeterli tepkiyle karşılaşmamaktadır. Aslında bu açıklama, yalnızca ceza normlarının ihlali değil, aynı zamanda ırkçı ve hoşgörüsüz bir düşünce yapısının da dışa vurumudur. İHGD, Ali Bulaç’a atfedilen bu konudaki açıklamaları en hafif sıfatlarla hoşgörüsüz, homofobik, ayrımcı ve aşağılayıcı olarak nitelendirmektedir. Nefret suçlarının ayrımcılıktan beslendiği unutulmamalıdır.

Yukarıda bahsi geçen Anayasa ve kanun maddelerine rağmen, şu ana kadar hiç kimse ırkçılık veya ayrımcılık yaptığı ya da nefret suçu işlediği için yargılanmamıştır. Nefret suçları, failin kimliğinden bağımsız olarak, ciddi bir suç olarak görülmek ve takip edilmek zorundadır. Bu takibi de yukarıda belirttiğimiz Anayasa ve kanun maddeleri teminat altına almalıdır. Oysaki o maddelerden yargılananların hemen hepsi, birkaç istisna hariç, Türkiye’de ırkçılık, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükten kaynaklanan nefret suçlarına muhalefet eden yazarlar, akademisyenler, insan hakları savunucuları olmuştur. Aslında hukukun ırkçı, ayrımcı, hoşgörüsüz ve toplumu, duyarlı gruplara karşı tahrik eden açıklamalara karşı harekete geçmesi gerekirken, düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilen hakaret ve tahrik etmeyen, şiddet çağrısı yapmayan düşüncelerini ifade eden aydın ve yazarlara karşı müteyakkız olması anlaşılabilir değildir. Dava açmaya meyilli Cumhuriyet savcılarının esas bu gibi açıklamalar karşısında harekete geçmeleri gereklidir.

Hepsinden önemlisi son yıllarda yaşanan sorun sadece yasaların uygulanma biçimi değildir. Aslında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın tanımladığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası hukuktaki nefret suçları kategorisi Türk ceza hukuku tarafından hala tanınmamakta, nefret suçu saikiyle işlenen fiillere alelade suçlarmış gibi bakılmaktadır.

7-12 Nisan 2006 tarihleri arasında, Ankara Eryaman’da travesti ve transseksüellere yönelik saldırılara da katılan ve ardından Esat ve Kurtuluş semtlerinde de travesti ve transseksüellere saldıran dört kişinin yargılandığı davada olumlu bir gelişme yaşanmıştır. Davanın görüldüğü Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararın “nefret suçu” kapsamında değerlendirilmesi mümkündür. Sanıklar çete suçundan çeşitli hapis cezalarına çarptırılmış ve cezaları ertelenmemiştir. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi davayla ilgili olarak 17 Ekim 2008’de tutuklu 4 kişi hakkında verdiği mahkumiyet kararının gerekçesinde şunları ifade etmiştir:

Sanıklar kendilerinin ve çevrelerindeki insanların ‘önyargılarının tetiklediği’ düşüncelerle çevrelerinde yaşamakta olan ve kendilerini transseksüel bireyler olarak tarif eden müdahillere karşı belli bir karar doğrultusunda yoğun ve sürekli saldırılarda bulunmuşlar, onları yasadıkları hayat alanından ayrılmaya zorlamışlardır.

Kanaatimiz odur ki, Ali Bulaç’a atfedilen açıklama cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklı bireylere karşı işlenen bu gibi suçları artırmakta başka bir işe yaramayacaktır.

Saygılarımızla.

İnsan Hakları Gündemi Derneği