Nefret Suçlarının Yarını

Sorumluluk ve pişmanlık duygularıyla anmamız gereken 2007’deki Hrant Dink cinayeti sonrasında genelde hukuk, özelde ise ceza hukuku dünyasının daha fazla ilgisini çeken nefret suçları kavramı, Türkiye’de hala boşlukta asılı vaziyette kaderini bekliyor. Hem teorisyenlerin tartışmalarına cılız da olsa bir ışık tutabilmek, hem de sivil toplumun taleplerinin daha sistematik hale getirilebilmesine yardımcı olmak ve kavramı açık bir şekilde ortaya koymak gerekliliği ile, bu çalışmada nefret suçlarının tarihi gelişimini kısaca ortaya koymaya ve bu konuda yapılması gerekenleri belirterek bir yol haritası önermeye çalışacağım.

En eski çağlardan beri, farklı olana tepki göstermek insanlığın bir özelliği olarak dikkat çekmektedir. Çoğunluğun içinde azınlık durumunda olan, derisinin rengi, dini, konuştuğu dili, etnik kökeni ya da bir başka özelliği farklı olan tepki görür, dışlanır, ayrımcılığa tabi tutulur, farklı muamele görür. II.Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan tablo, 7,5 milyon Yahudinin, Çingenenin, eşcinselin ve engellinin katledildiği gerçeğini gösterince, insan ırkının bu çocuk hastalığına bakışı farklılaştı. Toplum içinde birlikte yaşayan farklı katmanları bir arada tutabilmek adına ayrımcılık tanımının gelişmesi ve bu konuda getirilen ceza hukuku önlemleri, nefret suçları yönüyle 1980’lerin başında ABD’de kristalize oldu[1]. 1970’lerin sonundan itibaren ABD’de giderek yükselişe geçen siyah ve eşcinsel cinayetleri, dikkatlerin nefret suçları kavramına çekilmesinde önemli rol oynadı. ABD’de ilk nefret suçları yasası federe düzeyde 1978’de Kaliforniya’da kabul edildi[2]. Kabul edilen bu ilk yasada ırk, din, renk ve ulusal kökenden kaynaklı önyargıyla nefret saiki cezalandırılıyordu. 1981’de Washington eyaleti, nefret saiki motivlerine kalıtımı, 1982’de Alaska mezhep, cinsiyet, engellilik, cinsel yönelim ve etnik kökeni ilave etti[3]. 1990’larda kimi eyaletler bunlara yaş, medeni durum, silahlı kuvvetlere üyelik ve sivil toplum kuruluşlarına üyelik gibi daha farklı olası ayrımcılık nedenlerini eklediler[4]. Bugün hemen tüm ABD eyaletlerinde farklı önyargılar kaynaklı nefret suçlarının düzenlendiği yasa metinleriyle karşılaşılmaktadır[5]. 1990’lardan itibaren AB ülkelerinde de nefret suçları düzenlemelerine, en azından nefret saikiyle işlenen suçları genel hükümler çerçevesinde ağırlatıcı nedenler arasına alma yönünde bir eğilim gözlenebilir[6].

Bir kişiye veya bir gruba karşı, ırk, dil, din, milliyet, etnik köken, mezhep, yaş, engellilik, cinsiyet, cinsel yönelim/cinsiyet kimliği gibi önyargı doğurabilecek bir özellikten ötürü özel kast ile işlenen suçların genel adına nefret suçu denir. Bu doğrultuda geliştirilen söylemin adı ise nefret söylemidir. Nefret saikiyle işlenen suçlar, çok çeşitli şekillerde kendini gösterebilir. Sözlü taciz, tehdit, ad veya lakap takma, posta, telefon, mesaj veya e-postayla rahatsız etme, duvar yazısı, hırsızlık, yağma, söz atma/sarkıntılık, elle taciz, tasaddi, tecavüz, yaralama ve öldürme, nefret suçlarının görülme biçimlerinden bazılarıdır. Dünyadan, ABD’de siyahlara yönelik saldırılar ve özellikle siyah karşıtı Ku Klux Klan grubunun eylemleri[7], kimi AB ülkelerinde Müslüman ve LGBTT bireylere yönelik saldırılar[8] ile Türkiye’den Malatya Zirve Yayınevi Katliamı, gazeteci Hrant Dink cinayeti ve kamuoyunda “Eryaman davası” olarak bilinen Ankara Eryaman’da trans bireylere karşı sistematik yağma ve yaralamalardan sorumlu çetenin faaliyetleri[9], nefret suçu örnekleri olarak verilebilir.

Nefret söylemi konusunda, TCK m.216 çerçevesinde, halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik, halkın bir kesimini bu değerlerden bahisle alenen aşağılama ve halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama fiilleri suç kabul edilse de, bu madde mülga TCK m.312’den beri daha çok yazar, çizer, düşünür aydınları “terbiye” vasıtası olarak kullanılageldiğinden, amacı doğrultusunda kullanım noktasında ciddi endişeler doğurmaktadır.

Her ne kadar nefret söylemi konusunda sistemimizde pozitif bir norm bulunsa da, nefret saikiyle işlenen suçlar konusunda herhangi bir düzenleme bulunmadığından, bu fiiller sıradan suçlarmış gibi muamele görmektedirler. Bilmek gerekir ki, salt mağdurun sahip olduğu bir özellik nedeniyle nefret saikiyle öldürme, sıradan bir öldürmeden çok daha ağır bir kusurluluğu göstermektedir. O halde, bu fiilin sıradan bir öldürmeye göre daha farklı muamele görmesi gerekir. Burada sorun, yalnızca yaptırım değildir; kanun koyucunun konuyu sıradanlaştırmayan yaklaşımını gösterebilmesi için, nefret suçlarını diğer saiklerden ayıran ve farklı tavır gösterilmesini sağlayan pozitif tedbirleri alması ve kamuoyuna nefret suçlarıyla mücadele konusunda bir bakış açısı geliştirdiğini anlatması gerekir. Bu ise ancak, nefret suçları konusunda geliştirilecek pozitif ceza hukuku normları yoluyla gerçekleşebilir.

Türkiye’nin önünde vakit geçirmeden uygulayabileceği üç seçenek bulunmaktadır. İlk olarak nefret suçları konusunda özel bir ceza yasası yapmak, ikinci olarak nefret saikini TCK genel hükümleri çerçevesinde tanımlayarak genel bir ağırlatıcı neden haline getirmek ya da yine TCK ve ilgili özel ceza kanunları içinde özel olarak her ilgili suç tanımından sonra ayrı ayrı ağırlatıcı neden düzenlemesine gitmek gerekmektedir. Her üç metodun da çeşitli ülkelerde örnekleri mevcuttur.

Türkiyeli sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek başlattıkları nefret suçları konusunda pozitif ceza hukuku normu talep eden kampanya, bu açıdan bakıldığında son derece büyük bir şans olarak belirmektedir. Kahramanmaraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı, Dink, Santoro ve Malatya cinayetlerini yeniden yaşamak istemiyorsak, yarını kurtarabilmek adına bugünden önlem almak zorunluluğu içindeyiz. Bu sorumluluk, bizim gelecek kuşaklara borcumuz olmanın yanı sıra, geçmişle yüzleşebilmek adına atmamız gereken bir adım olarak karşımızda belirmektedir.

Güncel Hukuk, Mart 2012

* Yrd.Doç.Dr., Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ceza ve Ceza Muhakemesi ABD; İnsan Hakları Gündemi Derneği Başkanı, gkursun@gmail.com

[1] Streissguth, Tom, Hate Crimes (Library in a Book), Revised Edition, Facts on File, 2009, s.20.

[2] Anti-Defamation League, State Hate Crime Statutory Provisions, http://www.adl.org/99hatecrime/state_hate_crime_laws.pdf (12.02.2012)

[3] Streissguth, s.21.

[4] Stressguth, s.21.

[5] Anti-Defamation League, State Hate Crime Statutory Provisions, http://www.adl.org/99hatecrime/state_hate_crime_laws.pdf (12.02.2012)

[6] Brudholm, Thomas, Crimini dell’odio e diritti umani, in F. Sciacca (a cura di), Giustizia globale, Problemi e prospettive, Rubbettino, Soveria Mannelli, 2011, s.99; Borrillo, Daniel, Omofobia: Storia e critica di un pregiudizio, Edizioni Dedalo, s.115;  Krupna, Karsten, Das Konzept der “Hate Crimes” in Deutschland, Peter Lang, 2009, s.9; Aydın, Öykü Didem, Die strafrechtliche Bekämpfung von Hassdelikten in Deutschland und in den Vereinigten Staaten von Amerika, Freiburg im Breisgau, 2006; Baer, Susanne, Recht gegen Fremdenfeindlichkeit und andere Ausgrenzungen – Notwendigkeit und Grenzen eines Gezetzes gegen Diskriminierung, ZRP, 2001, s.501.

[7] Ku Klux Klan, Spartacus Educational, http://www.spartacus.schoolnet.co.uk/USAkkk.htm (12.02.2012)

[8]  1993 yılında Almanya-Solingen’de Genç ailesine ait evin Alman aşırı sağcıları tarafından kundaklanması sonucu beş kişinin hayatını kaybetmesi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Solingen_Facias%C4%B1 (12.02.2012); 2000 yılından beri Alman aşırı sağcıların işlediği cinayetler, http://www.voanews.com/turkish/news/Almanyada-Donerci-Cinayetleri-Olay-Buyuyor-133909243.html (12.02.2012)

[9] http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=9876 (12.02.2012)