15 Mayıs, ‘Uluslararası Vicdani Ret Günü’. Uluslararası alanda, vicdani ret konusu oldukça uzun bir süreden beri, farklı açılardan tartışılmaya devam ediliyor ve edecek
13/05/2007
Özlem Altıparmak
Uluslararasıyargı mekanizmaları tarafından verilen kararlar ve uluslararası sözleşmeler TC Anayasası’nın 90. maddesi nedeniyle önem taşıyor. Bu maddeye göre, usulünce yürürlüğe girmiş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler, kanun hükümdedir ve hatta mevcut kanunlarla bu sözleşmeler arasında bir çatışma olması halinde, uluslararası sözleşme hükümleri esas alınır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’de yaygın olarak biliniyor, içtihatları takip ediliyor ve başvurulan uluslararası yargı organlarının başında geliyor.
AİHM, Türkiye kamuoyunda oldukça yankı bulan Osman Murat Ülke’nin Türkiye aleyhine açtığı davayı, 2006’da karara bağladı. Ancak vicdani ret konusunda AİHM’in önüne gelen ilk dava, elbette bu dava değil. Örneğin, 1978 tarihinde İngiltere aleyhine açılmış davada, Bayan Arrowsmith, IRA ile mücadele için Kuzey İrlanda’ya gönderilecek askerlere, askerlik görevinin inançlarına aykırı olduğunu ileri sürerek askere gitmemeleri yönünde “pasifist” broşürler dağıttı. Broşürlerde daha önce askerlik yapmış iki kişinin beyanlarına yer veriliyor ve bu beyanlardan birinde “bir ülkeyi istiladan korumak için askerlik yapılmasına karşı olunmadığı ancak İrlanda’da yapılanın tümüyle yanlış olduğu” belirtiliyordu. AİHM, broşürde böyle bir beyana yer verilmek suretiyle bu fikrin olumlu bulunuyor olması ve bu nedenle tamamen şiddet karşıtlığından ve pasifist bir inancın açıklanmasından söz edilemeyeceği için “düşünce, vicdan ve din özgürlüğü”ne dair 9. maddeye aykırılık saptamadı. (1) Mahkeme, 1976 tarihli X/Federal Almanya Cumhuriyeti davasında, askerlik hizmeti yerine öngörülen sivil hizmetin yerine getirilmesinin reddi durumunda, kişinin cezalandırılmasını inceledi. AİHM olayı hem din ve vicdan özgürlüğü hem de “zorla çalıştırma yasağı” (4. md) kapsamında değerlendirdi, ancak sözleşmeye aykırı bir yön bulmadı.
Yunanistan aleyhine, Iakovos Thlimmenos tarafından açılan davada din ve vicdan özgürlüğü ile birlikte ayrımcılık yasağı da değerlendirildi. Yehova şahidi olan Thlimmenos, dini sebeplerle askere gitmeyi reddettiği için yargılanır ve itaatsizlik nedeniyle hapis cezasına çarptırılır. Yeminli mali müşavirlik sınavını kazanıp kayıt için meslek odasına başvuruda bulunduğunda, “mahkum olmuş kişilerin yeminli mali müşavir olamayacağı” hükmü gerekçe gösterilerek, başvurusu reddedilir. Mahkeme, özünde din ve vicdan özgürlüğünü kullandığı için mahkum olmuş bir kişinin, herhangi bir başka suçtan hüküm giymiş bir kişiyle aynı muameleyi görmüş olmasını, ayrımcı bir muamele olarak değerlendirmiş ve bu eylemi nedeniyle hapis cezası ile cezalandırılmışken, Thlimmenos’un bir de mesleğe kabul edilmeyerek cezalandırılacak olmasını “orantısız” buldu.
Sonsuz mahkumiyet
AİHM, Ülke/Türkiye davasında, Ülke’nin emre itaatsizlikte ısrar, firar gibi nedenlerle defalarca yargılanıp, defalarca ceza almasını, her salıverilişin akabinde askeri birliğe gitmemesi ve gittiği durumlarda askeri üniforma giymeyi reddetmesi sebepleriyle yeniden ve yeniden mahkum olarak toplamda 701 gün cezaevinde kalmasını, zorunlu askerliği reddettiği sürece, yasalardaki boşluk sebebiyle yaşamı boyunca sonsuz bir kovuşturma ve mahkumiyet riskiyle karşı karşıya olmasını sözleşme bağlamında değerlendirdi. Mahkeme, Ülke’nin yaşadıklarının “işkence, insanlıkdışı ve onur kırıcı muamele ve cezayasağı”nın (3. md) ihlali olduğu sonucuna vardı ancak başvuruyu yukarıda değindiğim kararlardan farklı olarak düşünce, din ve vicdan özgürlüğü (9. md)kapsamında incelemeye gerek duymadı.
Bir başka uluslararası yargı organı olan BM İnsan Hakları Komitesi, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (MSHS) ile kurulmuş bir organ ve bireysel başvuru olması halinde, taraf devletlerde meydana gelen sözleşmeye aykırılık hallerini inceleme yetkisine sahip. Türkiye, bu sözleşmeyi onayladığıve Komite’nin yargı yetkisini tanıyan protokolü yürürlüğe koyduğu için, Türkiye’deki vakalarla ilgili olarak İnsan Hakları Komitesi’ne bireysel başvuru yapılması 2006’dan itibaren mümkün. AİHM yorumuna paralel olarak Komite, Brinkof/Hollanda ve Westerman/Hollanda başvurularında, MSHS 18. maddesinin (din ve vicdan özgürlüğü) vicdani ret hallerinde de uygulanabilir olduğunu kabul etti.
Alternatif sivilhizmet
Frederic Foin tarafından Fransa aleyhine yapılan başvuruda, Komite’nin vermiş olduğu karar ilginçtir. Fransız vatandaşı olan Foin, vicdani retçidir ve askere alınmak yerine, bir milli parkta sivil hizmet görevine atanır. Tam bir yılın sonunda, parkta yapmakta olduğu sivil hizmet görevini terk eder ve firarla suçlanıp mahkum olur. Foin, Fransa’da olağan askerlik hizmetinin bir yıl olmasına rağmen, vicdani retçilere iki yıl sivil hizmet zorunluluğu getirilmesinin ayrımcı bir uygulama olduğunu iddia eder. Fransa ise, bilim insanları ve teknik hizmet sağlayanların askerlik hizmet süresinin de normal askerlik hizmet süresinden daha uzun olduğunu (16 ay) bu nedenle vicdani retçilere ilişkin cezalandırıcı ya da ayrımcı bir uygulamasının olmadığını savunur. Komite, ayrımcı olmamak kaydıyla alternatif sivil hizmetin şart koşulmasının, sözleşmenin ihlali anlamına gelmediğini ve zorla çalıştırma yasağı kapsamında olmadığını belirtir. Ancak Komite, vicdani retçiler için 24 aylık bir hizmet süresi öngörülmüş olmasının, ifa edilecek hizmet için özel bir eğitime ihtiyaç duyulması gibi makul ve nesnel kıstaslara dayanmaması sebebiyle ayrımcılık yasağı kapsamında olduğunu kabul etti.(2)
Uluslararası alanda, vicdani ret konusu oldukça uzun bir süreden beri, farklı açılardan tartışılmaya devam ediliyor ve edecek. Bu kararlar ışığında,Türkiye’nin durumuyla ilgili güncel bir bilgiyi eklemekte fayda var. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, geçtiğimiz Nisan ayında yaptığı toplantısında, AİHM’in Osman Murat Ülke davasında tespit ettiği ihlalin sonlandırılması için, Türkiye’nin henüz bir önlem almamış olmasına ve de askerlik hizmetini dini ve vicdani sebeplerle reddedenlerin yasal durumuna ilişkin alınmış ya da alınması düşünülen genel tedbirlerle ilgili Türkiye’nin bir bilgi sunmamış olmasına vurgu yaptı. Bakanlar Komitesi, bu konuyu 5-6 Haziran toplantısında yeniden ele alacak ve bu süre zarfında konuyla ilgili geçici bir karar hazırlaması için Sekreterya’ya yetki verilmiş durumda. Türkiye’nin vicdani ret konusunda sessiz kalmaya devam edip etmeyeceğini, önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz.
ÖZLEM ALTIPARMAK: Avukat
1. Gilles Dutertre, AİHM içtihatlarından alıntılar, Avrupa Konseyi, 2005
2. R. Hanski-M. Scheinin, Hakları Komitesinin Kararları, İst. Bilgi Üni.Yayınları, 2005
Bu yazı daha önce 13.05.2007 tarihli Radikal 2’de yayınlanmıştır: http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=7050