Yılmaz ENSAROĞLU(*)
Askerlerin, görev alanlarının dışında, yetkilerini aşarak konuşabilmelerinde medyanın önemli bir payı vardır. Medya, Büyükanıt’ın konuşması tartışmadı, satır aralarında hikmet aradı
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, bir kez daha konuştu. Yaklaşık 1,5 saat süren basın toplantısı, televizyon kanallarının büyük çoğunluğunda canlı olarak yayınlandı. Büyükanıt, göreve başlamasının üstünden yaklaşık 8 ay geçtiğini ve bu süre içinde bir basın bilgilendirme toplantısı düzenlemediğini hatırlatarak, bu sürede kamuoyunda Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) ilgilendiren birçok olay meydana geldiğini ve açıklama için 12 Nisan’ı seçmesinin “özel bir anlamı olmadığını” belirterek konuşmasına başladı.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, gelişmiş demokrasilerde genelkurmay başkanları basın toplantısı yapmaz ve canlı yayınlara da konu olmazlar. Hatta genel olarak kamuoyunda isimleri de bilinmez. Ama askerlerin basın toplantısı yapmaları, Türkiye’de gerekli görülür, büyük bir saygı ve hayranlıkla karşılanır ve canlı olarak da yayınlanır. Onların toplantıları, her zaman en önemli olaydır ve doğal olarak hem manşetlere taşınır, hem de günlerce tartışılır. Tartışılır dediysek de yanlış anlaşılmasın; doğruluğu-yanlışlığı, uygun olup olmadığı, demokratik ilkelerle çelişip çelişmediği tartışıl(a)maz; sadece satır aralarındaki hikmetlerin keşfedilmesi için üzerlerinde değerlendirme-ler yapılır ve herkes kendi meşrebince yorumlar. Ancak tüm bunlara rağmen, Genelkurmay Başkanı’nın, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısından hemen iki gün sonra, böyle bir toplantıya neden gerek duyduğu, cevaplanması gereken bir soru olarak önümüzde durmaktadır.
MEDYANIN SORUMLULUĞU
Askerlerin, kendi görev alanlarının dışına çıkarak ve yetkilerini de aşarak konuşabilmelerinde medyanın önemli bir payı vardır. Nitekim konuşmayı takip eden günde gazetelerin köşe yazılarının önemli bir bölümü, bu konuşmayaayrılmıştı. Birkaç köşede, demokratik ülkelerde genelkurmay başkanlarının basın toplantısı yapması eleştiriliyordu ancak, “en büyük” gazetemizin genel yayın yönetmeni, demokratik bir ülkenin genelkurmay başkanı nasıl konuşursa, Büyükanıt’ın da aynısını yaptığını söylüyordu. Bu konuşmada beklediklerini bulamayanlar ise, koro halinde daha ne desin ki dediler. İlginçtir ama pek çok demokrat ve özgürlükçü köşe dahi, ölümü görmemiş olmak dolayısıyla sıtmaya razı olmuş gibiydi. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili gerilimi tırmandıracak bir konuşma yapılmamış olmasının bu yaklaşımların sergilenmesinde önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Oysa tartışılması gereken, genelkurmay başkanının bu konuda konuşmaya hakkı olup olmadığının neden hiç sorgulanmadığıdır.
Büyükanıt’ın konuşması boyunca sık sık hukuka bağlılığa vurgu yapması, ne yazık ki konuşmasını demokratik ilkeler ve hatta cari mevzuat açısından bile meşru göstermeye yetmemektedir. Çünkü bu konuşmanın çeşitli siyasi konularda görüş açıklama olduğu açıktır ve bu da askerî olanlar da dâhil tüm memurlar için suçtur.
Büyükanıt’ın, bu konuşmayı esasen Kuzey Irak’a yönelik sınır ötesi operasyon ve cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili mesaj vermek amacıyla yaptığı anlaşılmaktadır. Bu vesileyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratma çabaları ile andıç ve günlüklere, sıcak gündem oldukları için değindi. Andıçla ilgili olarak bazılarının gönlünü aldı; “günlük”lerden yana da TSK’nın daha fazla zan altında kalmaması için bir tür savunma yapmış ve pozisyonunu açığa vurmuş oldu.
Bu yazının esas konusu olmamakla birlikte, Büyükanıt’ın konuşmasında teorik açıdan ve tarihsel ve güncel gerçekler bakımından tartışmalı pek çok husus da bulunmaktadır. Özellikle etnik yapı, etnik milliyetçilik, milliyetçilik ve terörle ilgili olarak yaptığı tanımlamalar, derinlikten ve ciddi dayanaklardan yoksun ve bilimsel açıdan da son derece tartışmalıdır. Üstelik son dönemlerde gündemde geniş yer tutan “milliyetçilik” tartışmalarını da yeterince izle(ye)mediği, anla(ya)madığı ya da anlamak istemediği görülmektedir. Örneğin, Anayasa soydaşlık esasına dayalı olmasa bile, değişik yasalarda yer alan ve hâlâ yürürlükte olan soy esasına dayalı düzenlemeler, kimi iddialarını geçersiz kılmaktadır.
TERÖR SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ
Büyükanıt’ın “Terör, sadece silahlı mücadele sorunu değildir. Terörün, sadece askeri ve güvenlik boyutu yoktur. Ekonomik, sosyal, siyasal ve toplumsal boyutları vardır. Bu boyutların tümünde gerekenler yapılmazsa terörle mücadelede başarılı olma şansı düşük olacaktır” sözleri, aslında yaşanan sorunun salt terörden ibaret olmadığını ve bu soruna sadece askeri ve güvenlik boyutuyla bakmanın yanlış olacağını göstermektedir. Ama buna karşılık Genelkurmay Başkanı, terörle mücadelenin parametrelerine değinirken yer yer bu parametreleri unutmuş ve iki taraflı şiddet arasına sıkışmış Kürt halkından birtakım basın organlarına, kimi sivil toplum örgütlerinden bazı siyasi partilere kadar birçoklarını hedef göstermiş, hatta Amerika’dan Avrupa’ya kadar birçok ülke hakkında da ağır suçlamalarda bulunmuştur. Yani pek çok açıdan hükümeti zora sokacak bir girişimde bulunmuştur.
Öte yandan Büyükanıt, TSK’yı yıpratma amaçlı faaliyetlerden söz ederken, Atatürkçülüğü eleştirenlere gözdağı vermeyi ve ilgilileri uyarmayı da ihmal etmemektedir. Oysa bu da, açıkça ifade özgürlüğünün ve akademik özgürlüklerin baskı altına alınmasıdır. Bunu yaparken de, TSK’nın kendini savunma zorunda kalmasının, askerin politikaya ve demokrasiye müdahalesi olarak gösterilmeye çalışılmasından yakınmaktadır. Kim bilir, belki bunu da olumlu yorumlamak gerekmektedir.
Türkiye’nin bugüne kadar Kuzey Irak’a yönelik olarak yaptığı sınır ötesi operasyonların sayısını ve sonuçlarını bizler ayrıntılı olarak bilmiyoruz ama genelkurmay başkanı da bilmiyor olamaz. Üstelik kendisinin bu konuşmasında da belirttiği üzere, “eskiden katır sırtında gittikleri yerlere şimdi taksiyle gidiyorlar ve Kuzey Irak’ın her tarafına dağılmışlar, yayılmışlar.” Yani PKK’lıların Kandil’de beklemediklerini ve bütün bir bölgeye yayıldıklarını herkesten daha iyi bildiği halde Büyükanıt’ın, Kuzey Irak’a operasyon yapılması gerektiğini ve bunun fayda sağlayacağını nasıl ve hangi düşünceyle ya da amaçla söyleyebildiği de, cevaplanması gereken başka bir sorudur. Bu çıkış, bir dış politika manevrası mı, yoksa hükümete yönelik bir mühendislik projesi ya da andıç mı diye düşünmemek mümkün değildir.
Genelkurmay Başkanı’nın ürkütücü bulduğunu söylediği Türkiye’de “azınlık yaratma çabaları”yla ilgili sözleri ise tartışmalıdır. Büyükanıt’ın dersine hiç de iyi çalışmadığı burada iyice açığa çıkıyor. Çünkü Haziran 1993’te Kopenhag AB Konseyi tarafından belirlenen, aday ülkelerce katılım için yerine getirilmesi gereken siyasal kriterler, bu ülkelerin demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıkların sayılmasını ve korunmasını garanti eden kurumların istikrarını sağlamış olmasını öngörmektedir. Dolayısıyla bu gizli saklı ya da sonradan ileri sürülen bir husus değildir. Çünkü azınlıkların sayılıp korunmasında gösterilecek bir ihmal, her an için müzakerelerin askıya alınmasına neden olabilecektir.
* İnsan Hakları Ortak Platformu Yürütme Kurulu Üyesi
Bu yazı daha önce 16.04.2007 tarihli Yeni Şafak Gazetesinin Yorum Sayfasında yayınlanmıştır.
http://www.yenisafak.com.tr/yorum/?t=16.04.2007&q=1&c=12&i=
40598&B%C3%BCy%C3%BCkanytyn/konu?masy/ve/medya