Apartmanımda Ermeni komşularımın olmasını dilerdim. Türk Ordusu’nda Türk ve Yunan Orduları arasındaki ilişki hakkında konuşan Yunan asıllı bir Türk albayı görebilmeyi dilerdim. Bir Türk mahkeme salonunda bir Yahudi hakimin hükmünü Yahudi aksanıyla okuduğunu duyabilmeyi isterdim!
Eğer İstanbul’a taşınırsam Ermeni komşulara sahip olabilirim; ancak diğer iki dileğimin yakın gelecekte gerçekleşmesi bana olası gelmiyor. Bir zamanlar, Ermeniler bu ülkenin her bir yanında yaşadılar, Yahudi ve Yunan asıllı Osmanlı/Türk vatandaşlarının nüfusu oldukça kalabalıktı. Şimdiyse sanki buharlaştılar ve bu ülkenin geri kalan bir avuç gayrimüslim vatandaşını da kaybetme riskiyle karşı karşıyayız.
Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından, gayrimüslim vatandaşlarımıza yönelik tehditler artmaya başladı, söylendiğine göre bu grupların gençleri yabancı ülkelerde yeni bir hayat kurmayı tercih etmeye başlamışlar. Korkarım bu göç yeni saldırılar ve cinayetlerle hızlanabilir, bu durum ne yazık ki o kadar da imkansız görünmüyor. Dikkatinizi, özellikle Ermeni okullarına önelik, Ermenileri Türkiye’den korkutup kaçırma amaçlı gibi görünen yeni bir çeşit tehdide çekmek; Ermeni okullarının geçenlerde aldığı bir tehdit mektubundan alıntı yapmak istiyorum.
İletinin ilk sayfasında şunlar yazıyor: “Bu mektup, konuyla ilgisi olan tüm kurumlara gönderilmiştir. Biz bu hareketi, Türkiye’nin geleceği, birliği ve bütünlüğü için başlattık. Saygılarımızla…” Sonrasındaki sayfalarda yer alan “Son Uyarı ve Ültimatom” başlıklı uzun metin Ermenileri bölücülük ve devlete zarar vermeye çalışmakla suçluyor. İleti Hrant Dink cinayetinden de bahsediyor: ” .’Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz’ gibi sloganlar aslında aşırı şovenizm ve devrim çağrılarıdır. Unutmayın ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermeniler dışında topraklarımızda 100 ini aşkın Ermeni yaşamaktadır. Bunların ev ve iş adresleri tarafımızca çok iyi bilinmektedir. Ermeni vatandaşlarımızın soykırım gibi konularda gerçeğin savunucuları olmasını, Türk devletinin egemenliğini savunmalarını umut ederiz. Ermeniler’in bu rolü nasıl oynayacaklarını yakından izleyeceğiz. Aksi halde mezarda yatacak olanlar ve eskiden bu topraklarda kaç Ermeni, kaç Türk vardı diye sayacak olanlar Ermeniler’in kendileri olacak. Bu topraklar hiçbir zaman hainliğe müsamaha göstermemiştir, göstermeyecektir de… Bu cennet vatanımızın karşısında duranlar bizim de karşımızdadır ve mağlup edilmeleri gerekir.” Metin şu sözlerle son buluyor: “Hattı müdafaa yoktur; sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Mustafa Kemal Atatürk. Bu son ültimatomdur ve tekrarlanmayacaktır…”
Böylesine ırkçı, nefret dolu söylemler içeren bir belgenin Atatürk’ün sözlerini referans vermesi Kemalistlere edilen utanç dolu bir hakarettir! Kemalistlerin aralarındaki bazı “koyun”ların belki de geceleri “kurt”a dönüşüyor olduklarını göz önünde bulundurmaları gerekir. Bu ırkçıları fark edip kendi alanlarından dışlamaları Kemalistlerin en acil ve öncelikli görevidir. Üyeleri arasındaki ırkçı söylemlere karşı tetikte olmadırlar. Irkçı mektupta Ermenilerin, Ermeni Soykırımı hakkında konuşmamaları için soykırımla tehdit ediliyor olması çok düşündürücü değil mi? – “Soykırım hakkında konuşmayın yoksa siz de soykırımın yeni kurbanlarından olursunuz!”
Bu tehditlere rağmen, Ermeni vatandaşlarımızı korumak için hiçbir ciddi hazırlık göremiyoruz, Türk hükümetinin onların can güvenlerini ve refahını korumak için atması gereken acil adımlar var. Hükümete ve devlet görevlilerine, bu savunmasız gruplara yapılan yeni saldırılara artık dayanamayacağımızı söylemek isterim. Onları korumak Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli ahlaki zorunluluğudur ve Türkiye’yi bu sorumluluğunu yerine
getirmesinden alıkoyacak başka hiçbir öncelik yoktur.
Azınlıklarımız kamu görevlisi olamamaktadırlar. Onları polis memuru, asker ya da hakim olarak görmüyoruz. Ne kadar yazık! Gettolarında yalnız kılınarak yaşamaya zorlanıyorlar. Azınlıkların hayatlarımıza kattığı zenginliği uzun zaman önce kaybettik; ancak bu toplumların son üyelerini de yabancı ülkelere gitmek zorunda bırakmak dayanılmaz olacaktır. Bazıları için, Türkiye’nin homojenleştirilmesi nihai amaç olabilir fakat sizi temin ederim bunu başarmak bu ülkeyi yaşanılmaz, sevilmez ve ilkel kılacaktır.
Ayrıca inanıyorum ki, güvenlik önlemleri sadece geçici bir yardım olmaktadır, ırkçılık hastalığına bir çare değildir! Uzun vadede daha ciddi adımlar atmamız gerekmektedir.
Bu adımlardan biri Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmeye başlamasıdır. Bu gerçekleşmeden, dürüst ve tarih konusunda tartışmaya açık olmadan, asla iyileşemez ve bu ırkçıların önüne bir ayna koyamayız, bu da aynı kabusları tekrar ve tekrar görmemiz anlamına gelir.
Orhan Kemal Cengiz
(Bu yazı AGOS Gazetesi tarafından Türkçeye çevrilmiş ve 15 Haziran 2007 tarihli sayısında yayınlanmıştır)